Elini toprağa tohuma değdirenler arttıkça balkonlar arka bahçeye; teraslar tarlaya dönüşüyor. Sürecin en güzel yanı, toplumsal doğa bilincine katkı sağlaması.
Şehirleri betonlaştırdıkça toprağın değerini anlar olduk. Bahçeciliğe, bahçe işlerine büyük ilgi var. Açılan ‘kent bahçeciliği’ eğitimlerinde kontenjanlar birkaç günde doluyor. Elini toprağa, tohuma değdirenler arttıkça da balkonlar arka bahçeye; teraslar tarlaya dönüşüyor. Sürecin en güzel yanı da, toplumsal doğa bilinci oluşmasına yönelik katkısı. Toprağı tanıyan, suyun değerini bilen, atığını kompost yapmayı dert edinen bir grup oluşmaya başladı metropollerde. Permakültür oluşumları, ekoloji birlikleri, gıda toplulukları artık şehrin bir parçası.
‘Geri dönüşmek’
Ve bu süreç oldukça da öğretici. Özellikle de şehirli gençler için. Mesela üniversiteli Bahar Karatüfek. Toprağa ve tarıma duyduğu ilgi onu yaz tatilinde TaTuTa gönüllüsü olarak 2 çiftliğe taşıdıktan sonra şehirde tükettiği gıdaya artık farklı bir açıdan bakmaya başlamış Bahar. Çapa yapıp, ot yolup, bitkilerden krem yapmayı deneyimlediği kır, ona, şehirde unuttuğu ‘hayret etme’yi de hatırlatmış: “Alışkanlığın zincirlerini kırıp, konfor alanınızdan uzaklaştığınızda; bir avuç toprağın sofranıza salata, vazonuza çiçek, yüzünüze krem sunma süreçlerine dahil oluyor ve doğanın size verebileceklerine şaşırıyorsunuz.” Zeytinliboğaz Permakültür Çiftliği ve Balabanağa Çiftliği’nde geçirdiği günlerde paradan başka kazanılacak şeyler olduğunu öğrendiğini anlatan Bahar, doğanın bir parçası olarak geçirdiği ayları kendisi için bir ‘geri dönüşüm’ olarak tanımlıyor.
Bahar Karatüfek’in toprağa ve tarıma duyduğu ilgi şehirde tükettiklerine farklı bir açıdan bakmasını sağlamış.
Kuru yemişlerdeki ‘kanser’ denetimi
Kuru meyve ve kuru yemişteki kanser yapıcı mantarlar; ‘okratoksin A’ ve ‘aflatoksin B1’ tehdidini geçtiğimiz haftalarda yazmış, Türkiye’den AB’ye giden kuru yemiş ve meyvelerde bu iki mantar türünün sıklıkla tespit edildiğine dikkat çekmiştik. O yazıda danıştığımız Prof. Dr. Uygun Aksoy, “UV ışını” altında aflatoksinin tespit edilebildiğine vurgu yaparak ihraç ürünlerin bu ışından geçirilerek yurt dışına gönderildiğini söylemişti. Aksoy’un önerisi Türkiye’de de “UV denetimi”nin yapılması yönündeydi.
Bunu, Tarım ve Orman Bakanlığı’na sordum. Bakanlık, kuru yemiş ve kuru meyvelerdeki denetim ve kontrollerin zaten AB mevzuatına uygun olduğunu belirterek, aflatoksin kontrollerinin her ay numune alma planıyla gerçekleştirildiğini açıkladı. Bu kontrollerde son 1 yıllık tabloyu merak edenler için de bakanlığın paylaştığı rakamları duyuralım. Geçtiğimiz yıl yapılan aflatoksin kontrollerinde toplam 1847 numune alınmış. Bu numunelerin yüzde 95.8’i mevzuata uygun bulunmuş. Aflatoksin miktarı bakımından olumsuz bulunan 80’e yakın ürün ise piyasadan toplatılarak, imha edilmiş.
Geri gelen ne oluyor?
Yanıtta ilgi çeken noktalardan biri de hep merak konusu olan Avrupa’nın iade ettiği ürünlerin akıbeti. İhracattan dönen ürün Türkiye’nin mevzuatına uygunsa iç piyasaya sürülüyormuş. Uygun değilse, şartları karşılayan 3. bir ülkeye ihraç edilme yöntemi deneniyormuş. Ya da gıda dışı alanlarda kullanımına izin veriliyormuş. Bunların hiçbiri mümkün değilse de ürün imha ediliyor.