Tarlasında, bahçesinde organik tarım yapanların gözü kulağı yerel tohumla ilgili yapılacak düzenlemede. Çünkü çiftçilerin elden ele paylaştığı, bir sene ekip ertesi yıl tekrar tohum elde ederek üretimi sürdürülebilir kıldığı tohumlara artık sertifika şartı getirilecek ve sertifikasız tohum ekenler destekten mahrum kalacak.
Bu mesela pembe domates veya Urla börülcesi ya da deli bezelye ekip hasadını pazara getiren çiftçi için şu anlama geliyor: Ürettiği üründen elde ettiği tohumu bir sonraki hasat için kullanan çiftçi, artık bu tohumu değil; bir enstitü veya şirketin sertifikalandıracağı tohumu satın alarak ekim yapabilecek. Sertifikalı tohum hibrit yani melez tohum ise, çiftçi bunu her yıl gidip sertifika sahibinden tekrar ve tekrar satın almak zorunda.
Flu noktalar var
Bu eleştirilerin kamuoyuna yansıması sonrası bakanlık henüz mevzuatın tamamlanmadığı açıklamasını yaparak, sertifikalı tohum kullanma zorunluluğu için 5 dönüm şartının getirileceğini duyurdu. Bu, 5 dönümün üzerindeki alanda ürün yetiştiren bir çiftçinin sertifikasız tohum kullanamayacağı demek oluyor. Tabii ilgili mevzuat tamamlanmadığı için düzenlemeye ilişkin birçok flu nokta var.
Konunun en yakın takipçisi, tarım özelikle de organik tarım konusunda önemli bir birikime sahip sivil toplum kuruluşu olan Buğday Derneği. Dernek, tarım için hayati önem arz eden sertifika zorunluluğuna dair akıllarda kalan soruları bakanlığa yöneltti. Mesela sertifikalandırılacak yerel tohumlar (çeşitler) hangi kriterlere göre seçilecek? Çiftçilerin ektiği tohumun yerli çeşit olup olmadığına kim karar verecek? Ya da tohumun üretim ve satışını devlet mi yapacak yoksa bu özel şirketlere mi bırakılacak? Sertifikalandırılacak tohumlar hibrit (melez) mi yoksa saf hat mı olacak? Bu sorunun yanıtı önemli çünkü tohumlar saf hat olursa çiftçinin gen kaynağı kendisi olan tohumlar için her sene tohum şirketlerinden tohum alma zorunluluğu da ortadan kalkmış olacak. Aksi halde çiftçi, her yıl sertifika sahibinden gidip tohum satın almak zorunda.
Sorulara bilgi notuyla yanıt veren bakanlık; “Yerel çeşitlerin kendi lokasyonlarında üretimi için aile çiftçiliği yapan tarla büyüklüğü 5 dekarın (dönüm) altındaki işletmelere sertifikalı tohum şartı aranmaksızın destekleme yapacağız” görüşünü derneğe iletti. Bu yanıt Buğday Derneği Eş Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu’na göre organik pazarların sonu olabilir çünkü pazara ürün getiren çiftçilerin neredeyse tamamı 5 dönümün üzerindeki bir alanda yerel tohumla tarım yapıyor.
Üretim yara alabilir
Sertifika şartı nedeniyle çiftçinin destekten mahrum kalmasıyla üretimin ciddi bir yara alacağını savunan Şehirlioğlu, “Ekolojik pazarlara ürün tedarik edenlerin hepsi 5 dönüm üzerinde ve polikültür tarım yapıyor. Yani çiftçi, tarlasının bir bölümünde domates ekerken diğer bölümlerinde biber, patates, fasulye ekiyor. Şimdi 5 dönümün üzerinde ekim yaparsa gidip sertifikalı tohum satın alacak. Organik sertifikalı tohum ve fideye ulaşmak zaten sıkıntı. Bir de destek kesilecek. Bunun hangi destek olduğu da belli değil. Arazi mi yoksa mazot desteği mi? Süreç bu şekilde gelişirse bu organik pazarlara artık yerel üretim domates gelmeyecek demek” diyor.
Yapılan açıklamalara bakılırsa yapılmak istenen yerel tohumu havza bazlı sertifikalandırmak. Yani siyez bulgurunun Kastamonu’da, Ayaş domatesinin de Ankara bölgesinde yetiştirilebilir olmasını desteklemek. Bu türün genetiğinin korunması ve iklime adaptasyonu için oldukça faydalı ancak bunun için de ciddi bir ön çalışmaya ihtiyaç var. Havza bazında ıslah çalışmalarının yapılıp yerel tohumla üretim yapan çiftçiye seçenekler yaratılması gerekiyor. Yoksa önümüzdeki yıl bu havzalarda yaygın tarım yapan çiftçiler aniden sertifikasyon problemiyle karşı karşıya kalacak. Ayrıca yıllardır ekimle ıslah ettiği yerel çeşitlerin sertifikalandırılması sürecinde, çiftçilere bunun için bedel ödenip ödenmeyeceği de soru işaretlerinden biri.
Yerel tohum niye önemli!
Tohumun iki çeşidi var. Biri hibrit (melez), diğeri de saf hat diye adlandırılan müdahale edilmemiş tohum. Hibrit tohumla bitki yetiştirdiğinizde ortaya çıkan üründen yeniden tohum almak epey sıkıntılı. Alındığında kalite ve verim kaybı yaşanıyor. Yerel tohumda ise nesilden nesile türü iyileştirerek üretim yapabiliyorsunuz. Büyük bir genetik hazine size ait oluyor; tat, koku ve görünüş olarak özel bir ürün elde ediyorsunuz.
Uzmanlara göre Türkiye bu açıdan çok şanslı; siyez buğdayı, battal fasulye, Ayaş domatesi, Kemer patlıcanı, Kırkağaç kavunu gibi yüzlerce yerel çeşit bu topraklara özel. Yerel tohumun ticareti zaten 2006 yılından bu yana yasak. Yani bu genetik hazineler ticaret dışı. Ancak çiftçiler takasla ve kendileri ıslah ederek bu tohumlarla üretim yapabiliyor.
“Tohum toprakla buluşmalı”
Şimdi bakanlığın yapacağı düzenleme yerel tohum ticaretine yönelik kıstaslar getirecek. Yapılacak düzenlemenin ülkenin biyoçeşitliliğini ve çiftçiyi olumsuz etkilememesi açısından politika yapıcıların duyarlılığı önemli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın İzmir’deki Yerel Tohum Buluşması’nda yaptığı bir konuşma bu duyarlılık konusunda umut verici: “Tohumu kontrol eden gıdayı kontrol eder. Türkiye’nin potansiyelini doğru planlayarak, gelecek nesillere ambarları dolu, toprağı-tohumu bozulmamış bir Türkiye bırakabiliriz. Tüm dünyada GDO’lu ürünler genç nesilleri zehirlemekte. Ata tohumlarının gen bankalarında saklanması çok önemli, fakat yeterli değil. Çünkü bir tohumun değişen iklime ve toprak florasına uygun hale gelmesi için toprakla buluşması gerekir.”
Sorularınızın cevapları burada
Bu köşede her hafta sürdürülebilir bir yaşama ve doğaya dair konuları ele alacağız. Yeşili, toprağı, ağacı kısaca çevreyi gündemin ilk sırasına koyup, ekosisteme, insan ve diğer tüm canlılara zarar verebilecek uygulamalara dikkat çekmek amacımız. Siz de sorularınızı, konu önerilerinizi ve merak ettiklerinizi
gurkan.akgunes@milliyet.com.tr adresine gönderebilirsiniz. Gelin her pazar siz de
doğaya ses verin...