Meke Gölü kurudu. Türkiye’nin nazar boncuğuydu. Seyfe mücadeleyi kaybetti. Tabii flamingolar da. Aksaray’daki Eşmekaya Gölü çöle döndü. Oysa barajı bile yapılmıştı. Bafa’daki su seviyesi 12 metreden 4 metreye geriledi. Van Gölü’nün derinliği 5 metre azaldı. Kuş cenneti olarak bilinen Manyas, çevredeki sanayi atıkları nedeniyle zehirli göle döndü.
Burdur’a en fazla 20-25 yıl vade biçiyor bilim insanları. Göl adeta kan kaybeden yaralı gibi; her yıl 3 milyar damacanadan fazla su kaybediyor. Beyşehir ise mevcut sulama rejimi ve su politikası sürerse 2050’li yıllarda Beyşehir Gölü olarak değil Beyşehir Bataklığı olarak anılacak.
Şelalelerden damla düşmüyor
Düden ve Kurşunlu şelalelerinin durumu da ortada. Şelaleleri besleyen su kaynakları, kaçak sondajlar ve HES’ler nedeniyle kurudu. Gürül gürül çağlayan şelalelerden daha düne kadar damla düşmüyordu. Çare, doğa harikasını yapay şelaleye dönüştürmekte bulundu. Düden’de suyun döküldüğü göletten yukarıya boru çekildi ve aşağıdaki su yukarıya pompalanarak doğal şelale adeta süs havuzuna dönüştürüldü. Sonuç, bulunan çözüm ve su kaynaklarına yaklaşım açısından ürkütücü.
Bir yanda küresel ısınmanın baskısı, diğer yanda su politikasında ve kullanımında yapılan hatalar... Geleceğe yönelik projeksiyonlar su kaynakları açısından S.O.S. veriyor. Kaçak sondajların ve yeraltı sularının bilinçsizce kullanımının yarattığı yıkım, Konya Havzası’nda fazlasıyla görüldü. Göller kurudu, arazilerde büyük obruklar oluştu, tarımsal faaliyetler büyük zarar gördü. Şimdi Akdeniz havzası da benzer sonuçlarla karşı karşıya. İklim modellemelerine göre Fırat-Dicle havzasında da önemli miktarda kayıp bekleniyor. Bir senaryoya göre 2015-2100 döneminde kayıp yıllık 2-12 milyar metreküpe arasında gerçekleşebilir. Bu sadece Türkiye’yi değil, havzadan su alan komşu ülkeleri de ilgilendiriyor. Su savaşları olmasa da su gerilimleri yakın gelecekte politikanın ana gündemi olmaya namzet.
Şebeke kayıplarına dikkat edilmeli
Uzmanlar, en başta tarımsal sulamaya çare bulunması gerektiği görüşünde. Tarım, mevcut tatlı su rezervinin neredeyse yüzde 75’ini tüketiyor. 112 milyar metreküplük yıllık tatlı su rezervinden 40 milyar metreküpü tarımsal faaliyetlere gidiyor. İçme suyuna ve sanayi faaliyetlerine ortalama 7’şer milyar metreküp su harcanıyor. İklim değişikliğine dayanıklı bitkiler ve suya daha az ihtiyaç duyan bitkilerin yetiştirilmesi salık veriliyor. En önemlisi ise modern sulama tekniklerine geçiş. Bununla birlikte şebeke kayıpları da ciddi sorun. Bazı illerde yüzde 70’lere varıyor. Hedef bunu yüzde 25’lere indirmek.
Suyla imtihanımız hayati çünkü su demek, yaşam demek. Kaçak sondajla tarla sulayanın, kişisel çıkarları için suyu hapsedenin, tesisi için havzadan kaçak su çekenin, atığını dereye, göle boşaltanın ve israf edenin ciddi yaptırımlara maruz kalması gerek. Çevreye yönelik suçlara verilen cezaların bunu sağlayamadığı da bir gerçek. Göllerin, şelalelerin kuruduğu bir ülkede hepimizin canı yanıyorsa buna neden olanların da artık biraz canı yanmalı.
Fırat’ın suyu
Yazıdaki Dicle ve Fırat rakamları Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yakın zamanda hazırladığı “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi” raporundan. Raporda, iklim değişikliği senaryolarına göre Fırat Nehri’nin suyunun 2041-2070 döneminde belirgin şekilde azalacağı ve iyimser senaryoya göre nehirde yüzde 57 kayıp yaşanacağı vurgulanıyor. Dicle için de aynı oranda kayıp beklentisi var. Raporda, iki havzada da su ihtiyacı yaşanacağı belirtilerek, “Türkiye’nin Fırat Nehri mansabına bırakmayı taahhüt ettiği yıllık ortalama 500 m3/s suyun, sürdürülebilir bir biçimde sağlanmasının mümkün olmadığı ve söz konusu taahhüdün yeniden değerlendirilmesi gerektiği” ifadesine yer verilmiş.