Gürkan Akgüneş

Gürkan Akgüneş

gurkan.akgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çiftçiler salgında önemli bir sınav verdiler ve koronavirüse rağmen toprağı tohumsuz bırakmayarak hayati bir rol üstlendiler. Şimdi öncelik, yerli üreticinin desteklenmesi olmalı.

Şu an Türkiye’de kuru fasulye tohumu üreten yok. Kuru fasulye tohumlarını Kanada’dan ithal ediyoruz. İşin garibi, biz burada onların fasulye çeşidini ekip tüketirken, Kanadalılar ise Anadolu’nun lezzetli kuru fasulye çeşitlerini götürüp ülkelerinde yetiştiriyor!” Bu ifadeler, Türk tohumculuğunun çatı kuruluşu Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Savaş Akcan’a ait. İnsan inanmakta zorlanıyor değil mi? Meğer milli yemeğimiz pek de                    “milli” değilmiş.

Haberin Devamı

Aslında Akcan’ı, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla aramıştım. Çiftçiler, salgında önemli bir sınav verdiler. Koronavirüse rağmen toprağı tohumsuz bırakmayarak hayati bir rol üstlendiler. Oysaki herkesin aklında, “Gıda krizi yaşar mıyız?” sorusu vardı birkaç ay önce. Çünkü koronavirüs gıdayı bir anda ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağına taşımıştı. Hatta ilk başlarda yaşanan gıda endişesi market raflarına bile yansımıştı. Ama neyse ki korkulan olmadı. Ne tahılda ne de meyve-sebzede herhangi bir sıkıntı yaşadık. TÜRKTOB Başkanı Akcan, ne bu yıl ne de önümüzdeki yıl tohum açısından bir sıkıntı öngörmediklerini söylüyor.

Fırsat

Ancak Akcan’a göre, mısır, ayçiçeği, soya ve pamukta sıkıntı yaşamamız muhtemel. Çünkü bu ürünlerde kendi kendimize yetemiyormuşuz: “Tarımda üretimi yüzde 85 noktasında kendi tohumlarımızla yaptığımız için gıda krizi beklemiyoruz. Ama yetersiz kaldığımız ürünler var. Ayçiçeği, mısır, pamuk ve soya. Buna patatesi de eklemek lazım. Mısır ve soya, başlıca hayvan yemi. Orada bir sıkıntı oluşabilir. Zaten soyayı hiç ekmiyoruz. Tamamı ithal. Mısırda da verimli milli tohumlarımız var. Ama ithal tohum firmaları 140 mühendisle sahada pazarlama çalışması yapıyor. Yerli üreticilerimizin böyle bir imkanı yok. Durum ancak milli tohuma teşvik verilirse değişir. Belki salgın da buna katkı yapabilir. İthal tohum tedarik edilmesinde sıkıntı yaşanmasıyla boş kalan alanı kendi tohumumuzla doldurabiliriz. Bu da yerli tohumlarımız için bir fırsat.”

Haberin Devamı

Açık tahılda

Tohumda işler iyi gitse de gübre, tarım kimyasalları ve mazotta yaşanan fiyat artışı, çiftçi için koşulları zorlaştırıyor. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, çiftçinin sırtında bir de geçmişten gelen borç yükünün olduğunu söylüyor: “Çiftçi, para kazanırım umuduyla sebze-meyveye yöneliyor. Farklı ürünler deneniyor ama bir üretim planı ya da envanteri yok maalesef. Herkes aynı ürünü ekip ürün çok olunca, fiyat dip yapıyor, ürün elde kalıyor. İşler ters gittiğinde de borç yükü artıyor. Mutlaka kotalı üretim yapılmalı. Asıl açığımız tahılda ve yağlı tohumlarda ama arazilerimiz bunların karlı üretimine yetmiyor.”

“Sizi besleyeni besleyin”

Tabii çiftçinin bir diğer önemli sorunu da üretimde yaşanan kayıplar. Sebze ve meyvede kayıp oranı çok daha fazla! Salgın nedeniyle ev dışı gıda tüketimi tamamen durdu. Bu da gıdaya yönelik talebi azalttı. Ufukta, bozulabilir gıdalar için ciddi bir israf riski gözüküyor. Bunun sinyallerini çiftçilerin satamadığı ürünler için belediyelerin devreye girmesiyle görüyoruz. Aslında bu problem, üretim-tüketim ilişkisinin yerelleşmesiyle çözülebilir. Gıdanın yakın çevreden gelmesi ürün kaybını azaltacağı gibi tüketici ile çiftçiyi de yakınlaştırır. Üretici ile tüketici arasında pazarda kurulacak bağ, talebe uygun temiz ve sağlıklı gıda üretimine doğru evrilebilir. Koronavirüs sürecinde birçok ülke bunun farkına vardı. Mesela Portekiz’de hükümet, “Sizi besleyeni besleyin” sloganıyla kampanya başlatarak, yerel gıdaların tercih edilmesini istedi. Yerel gıdanın yaygınlaşması ancak çiftçinin doğrudan pazara ulaşabilmesiyle mümkün. Büyükşehirlerde kurulacak köy pazarları gıda egemenliği için önemli bir milat olabilir.