Gürkan Akgüneş

Gürkan Akgüneş

gurkan.akgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İklim krizine adapte olmaktan başka şansımız yok. Sürdürülebilir bir gelecek kuramazsak, tarihteki büyük yok oluşlardan birini daha yaşamamız kaçınılmaz

 

Dün Dünya İklim Günü’ydü. İklim artık hepimiz için hayati bir parametre. Gıdamızın geleceği de ona bağlı, havamız, suyumuz, enerjimiz de. Atmosferdeki karbon emisyonu arttıkça gezegenin ateşi de yükseliyor. Ve bu durum; buzulların erimesinden ölümcül sıcaklara, tarımsal verim kaybından kitlesel göçlere varan çözümü çok zor sorunları ortaya çıkarıyor. Emisyon azaltılıp küresel ısınma durdurulamazsa maalesef çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalacağız. Üstelik en ağır faturayı da, bu tabloda en az suçu olanlar; yani dünyayı en az kirletenler ödeyecek. Zengin ülkelerin emisyonu, yoksul ülkelerde çevre felaketleri yaratacak.

Haberin Devamı

Bizim coğrafyamız da en riskli bölgelerin başında yer alıyor. Hatta sadece son 1 ayda yaşadıklarımız bile, iklim krizinin Türkiye için ne denli önemli olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Ülkenin güney kesimlerinde bahar yağışları yerini yağmur dualarına bıraktı. Hububat deposu Konya Ovası bu yıl yeşeremeden kurumaya yüz tuttu. Şimdiden buğday ve mercimek üretiminde sıkıntı yaşanacağı öngörülüyor. 22 il için tarımsal kuraklık çanları çalarken, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, geride bıraktığımız yılın, en fazla ekstrem hava olayının yaşandığı yıl olduğunu duyurdu. Ankara’daki o korkunç kum fırtınasının fotoğrafları hâlâ hafızalarda. TBMM’de daha yeni, 2050 yılıyla birlikte hayatımıza girecek ölümcül sıcaklıklar, sular altında kalacak bölgeler ve susuzluk konuşuldu.

İklime uygun yaşamak

Neler yapmalıyız?

Öyle ya da böyle iklim krizine adapte olmaktan başka şansımız yok. Sürdürülebilir bir gelecek kuramazsak, tarihteki büyük yok oluşlardan birini daha yaşamamız kaçınılmaz. Aslında Kovid-19, iklim krizine yol açan yaşam biçimi konusunda oldukça öğretici oldu. Kısıtlamalarla ulaşıma dayalı emisyonun azalması, hava kalitesinde gözle görülür iyileşmeler, acil müdahalelerle sorunun çözülebileceğini gösterdi. Yediğimiz içtiğimiz, giydiğimiz taktığımız, gezdiğimiz gördüğümüz her şeyin gezegen için bir bedeli var. Ve o bedeli en aza indirerek yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu açıdan hepimiz enerji tasarrufunu hayatımızın önceliği haline getirmeli, kullandığımız enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan elde etmeliyiz. Toplu ulaşımı artırıp, şehir yaşamında bisiklet kullanımını yaygınlaştırmalıyız. Soframızda eti azaltıp, yerine sebze ve tahılları koymalıyız. Gıda israfını önlemeli, gıdanın çöp yerine tekrar gübre olarak toprağa ulaşmasına aracılık etmeliyiz. Çöp ve atığı azaltacak tüketime yönelmeli, atıkları ayrıştırmalı, ikinci el kullanma ve atmayıp dönüştürme eğilimine alışmalıyız.

Haberin Devamı

İklime uygun yaşamak

Muz ve avokado suyu bitirmesin!

Ve belki de en önemlisi; suyumuza, su stresi yaşamaya başlamadan sahip çıkmak. Görünen o ki, tarımsal kuraklığı gelecekte daha sık ve sert bir şekilde yaşayacağız. O yüzden tarımsal üretimi, kuraklığa dayanıklı hale getirecek, su kullanımını azaltacak ve su kaynaklarını gözetecek bir zemine oturtmamız gerekiyor. İşe belki de, bunların tam tersinin yapıldığı tarlalardan başlamalı. Buralarda vahşi sulama azaltılıp, modern sulama sistemlerine geçilmesi sağlanmalı ve üretimde kuraklığa dayanıklı tohumların kullanımı teşvik edilmeli. Yine ürün seçiminde su ayak izi daha az olan ve sulama gerektirmeyen sebze-meyvelerin tercihi sağlanmalı. Yakın zamanda gerçekleşen Muz Çalıştayı’nda bu meseleye dair oldukça önemli bir uyarı vardı: Akdeniz’de hızla yaygınlaşan tropikal meyvelerin yüksek oranda su tüketmesi nedeniyle bölgede çoraklaşmanın yaşanabileceğine yönelik tespiti gözden kaçırmamak lazım! Hele ki, Güney Amerika’da avokado aşkına birçok köyün susuz kalması belgesellere konu olmuşken…