Alıcı üreticiyi biliyor, tanıyor. Zaman zaman buluşup köyde tarlayı, üretim alanlarını ziyaret ediyor. Kullandığı tohuma, gübreye, ilaca bakıyor. Taleplerini de direkt çiftçiye iletiyor Tüm bu sürece de “TDT”, yani “Topluluk Destekli Tarım” deniliyor
Mesela “TDÜ” diyorlar... Yani “Topluluk Destekli Üretici”. Alıcılarıyla bir nevi ön sözleşme yaparak ekim yapan çiftçi anlamına geliyor. Bu, köydeki çiftçinin ektiği domatesin, patlıcanın; süzdüğü balın, yaptığı tarhananın kim tarafından ne kadar alınacağını önceden bilmesi demek. Ona göre üretimini planlıyor, tarlasını, tezgahını bu plan doğrultusunda hazırlıyor.
Üreticiyi denetliyor
Tabii, alıcı da üreticiyi biliyor, tanıyor. Zaman zaman buluşup köyde tarlayı, üretim alanlarını ziyaret ediyor. Kullandığı tohuma, gübreye, ilaca bakıyor. Taleplerini de direkt çiftçiye iletiyor. Ürünü hangi tohumdan istediğini, peynirin nasıl olması gerektiğini, salçayı ne tür biberden tercih ettiğini anlatıyor. Tüm bu sürece de TDT, yani “Topluluk Destekli Tarım” deniliyor. Bu sistemin kurulmasında en önemli rol, semtlerdeki gıda topluluklarının. Onlar, sundukları koşullu destekle üretimi sürdürülebilir kılıyor. Bahsettiğimiz koşul da; sağlıklı ve doğal üretim, doğanın kimyasallarla kirlenmemesi ve düşük karbon salınımı gibi kriterler... Nihayetinde sistem, kazan kazan ilişkisi üzerinden işliyor. Üretici pazarlama kaygısından, aracıdan, hasardan, kayıptan korunuyor; türetici de yediğinin içtiğinin nereden geldiğini ve nasıl üretildiğini biliyor.
Tüketici değil türetici
Bu sistemde ortaya çıkan mahsul büyük oranda organik kriterlerini karşılasa da “organik sertifikası” söz konusu değil. Sertifika maliyetli bir iş diye topluluklar, küçük çiftçiyi koruma adına “KOS”u bulmuş. Yani; Katılımcı Onay Sistemi. Bu sistemin esası, güven ilişkisi. Türetici topluluğu, ilkelerini belirliyor ve bu ilkelere uygun bulduğu üreticiyi onaylayarak, sisteme katılım izni veriyor. Örneğin bir topluluk üreticinin sendikalı olmasını şart koşarken bir diğer topluluk KOS için bu şartı aramıyor. Bir nevi alternatif sertifika.
Yerellik esas
Üretici ile alıcının birbirine destek olduğu bu yapılara YDO, yani Yerel Dayanışma Ortaklığı da deniliyor. Ortaklık, kooperatif veya vakıf gibi resmiyete de dönüşebiliyor ama öncelikli şart üretim ve tüketimin yerel olması. Topluluklar, herkesin katılımına açık ve sayıları hızla artıyor. Şu anda 70’e yakın topluluğun 7-8 bin üyesinin olduğunu söyleyen Yeryüzü Derneği’nden Aytaç Tolga Timur, sisteme nasıl dahil olunacağını şöyle anlatıyor: “Derneğimize mail atıp giriş talebinde bulunanların önce yaşadığı yerde gıda topluluğunun olup olmadığına bakıyoruz. Varsa o topluluğun mail grubuna yönlendiriyoruz. Orada bir etkileşim doğuyor. Ya o gruba dahil oluyor kişi ya da yeni bir topluluk oluşuyor. Yeni topluluk bizim üretici havuzumuzdan faydalanabiliyor. Tanışma da, dağıtım sırasında oluyor. Sohbet ediliyor, tarifler, uygulamalar, deneyimler paylaşılıyor. Üreticiyle tüketici yüz yüze geliyor. Tüm aracılar ortadan kalkıyor ve türeticinin verdiği her kuruş doğrudan üreticinin cebine gidiyor. Ek maliyet olmaması için dağıtımlar da semtteki STK, okul ve site gibi ortak kullanım alanlarında yapılıyor. Herkes üreticinin ürününü getirdiği gün oraya gidiyor, ürünü tartıyor, parasını ödeyip alıyor. Orada bilmediği ürünleri de tatma imkanı buluyor.”
Dürtük, Momo, Petekler
Peki, gıdanın yeni diline hakim olanlar kimler? Mesela BÜKOOP var. Boğaziçi Üniversitesi’nin kooperatifi. Sonra DÜRTÜK (Direnen Üretici Tüketici Kolektifi) var. Kadıköy Kooperatifi kısa sürede geniş katılıma ulaşan topluluklardan. İlk sipariş 50 paketle başlamış 1 yıl dolmadan 350 pakete ulaşmışlar. Kooperatif Caferağa Mahallesi’nde dükkan açmış. Küçükyalı, Taksim, Merter, Kuzguncuk, Koşuyolu, Petekler olarak bilinen 4. Levent, Göztepe’deki Momo topluluğu da “gerçek gıda” oluşumlarından. Ayrıca Sefaköy’deki Umut Derneği gibi Gülsuyu ve Sultanbeyli’de yeni kurulan bazı gruplar var. İstanbul dışında ise Ankara 100. yıl, Eskişehir Gıda Topluluğu, Antalya Gıda Topluluğu öne çıkanlardan. Bursa’daki topluluk kurulma aşamasında.