Herkesin sosyal medyadan tanıdığı Zümran Ömür’ün yaşadığı Kars’taki Boğatepe Köyü, 20 yıl önce tamamen terk edilecekken şimdi çekim merkezi.
Evet, küreselleşme rüzgarı hepimizi aynılaştırdı. Aynı kesim pantolon giyip aynı çeşit peyniri koyuyoruz artık soframıza. Kasabada, ilçede, şehirde nerede yaşarsak yaşayalım, evlerimizin mimarisi, koltuklarımız, perdelerimiz hep aynı. “Global Köy”ün mutsuz ve çaresiz sakinleri olduk çıktık. Çıkışı da yine “köy”de arayan...
Köy gerçekten de son dönemin en popüler imgesi. Köye ait, köye değen, köyde üretilen her şey giderek değer kazanıyor. Herkes yerel ürün, yerel lezzet ve yerel motiflerin peşinde. Şehir yaşamı ve fabrikasyon üretimin griliği her geçen gün daha çok göze batar oldu. Bu durum, şehirlerde küreselleşme girdabına kapılmış yığınlar için de bir umut aslında. İş ve aş imkanı veren köy, ciddi bir alternatif olma yolunda. Bunu siyaset de destekliyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın son projesi 250 örnek köy projesiyle köyde yaşayanların hayat standartlarını yükseltmek. Zaten bakanlık bir süredir köye dönüşü teşvik etmek için genç çiftçilere destekler de veriyor.
Şimdi çekim merkezi
Bakanlığın hedeflediği örnek köyler hali hazırda mevcut. Mesela, herkesin sosyal medyadan tanıdığı Zümran Ömür’ün yaşadığı Kars’taki Boğatepe Köyü. Köye ait değerlerin keşfedilip ürüne dönüştürülmesi ve doğru şekilde pazarlanması kısa sürede tüm çehresini değiştirmiş Boğatepe’nin. Neredeyse 20 yıl önce tamamen terk edilecekken şimdi çekim merkezi. Geçtiğimiz yıl 7 bin kişi köyü ziyaret edip köylü kadınların evinde geleneksel kahvaltının tadına bakmış, peynir müzesini gezip, şifalı otlardan çıkarılan yağları satın almış. Zümran Ömür’ün Fransızca konuştuğu video köye ilgiyi o derece artırmış ki, daha 3 ay dolmadan 5 bin 500 kişi gelmiş köye.
Botanik eğitimleri
Koçulu ve köylüler ilk adımı tohumla atmış. Hibrit buğday yapılan üretim ilaç ve mazot parasına gidiyormuş. Bunu değiştirmek için bölgeye özgü kavlıca tohumuyla üretim denenmiş. Görmüşler ki, verimlilik ve maliyet diğer tohuma göre çok daha iyi. Sonra arpa, kızıl, kırmızı, kırik buğdaylarıyla sürmüş bu yerelleşme. Köyde kurulan tohum ambarıyla da köylüye tohum desteği sağlanmış. İlk amaç kendilerini beslemekmiş ama zamanla oluşan ilgi bu türlerin satışına da yansımış. Köylü tekrar buğdaydan para kazanmaya başlarken diğer yandan da şifalı bitkilerle iş sahası genişletilmiş. Köyde üniversite desteğiyle botanik eğitimleri verilmiş kadınlara ve şifalı otların nasıl kurutulacağı, yağlarının nasıl çıkartılacağı anlatılmış. Bir de kurutma atölyesi kurulmuş. Şimdi o kadınlar atölyede yörelerinden topladıkları otları kurutup satıyor.
Tabii köyün en önemli gelir kaynağı Kars yöresine özgü peynirler. Türkiye’nin ilk peynir müzesini köye kazandıran Koçulu, kendi mandırasını örnek vererek sütün kazanca nasıl dönüştüğünü şöyle anlatıyor: “Onlarca peynir çeşidi bulanan Kars’ta sadece üç çeşit peynir üretilir olmuştu. Hayvancılık büyük darbe yemiş, kimse yetiştiricilik yapmaz haldeydi. Hayvancılığa tekrar başlayıp mandıra kurduk. Şimdi köyde yedi tane mandıra var. 16 çeşit peynir üretiliyor. Benim mandırama süt veren 38 çiftçiden 16’sı mandıra ortağı. Bir çeşit kooperatif. Köylü verdiği sütün yüzde 30’unu işlenmiş halde kendisi satabiliyor. Yüzde 70’ini de mandıra ürüne çevirip İstanbul’da satıyor. Bu da köylü için kilo başına 2.5 lira süt geliri demek. Zaten turizm böyle devam ederse İstanbul’da satışa gerek kalmayacak. Hepsini köyde satacağız. Dayanışmacı turizmle 23 ev Kars kahvaltısı vermeye başladı. Kadınlarımız turizmle, üretimle gelir elde etmeye başladı. Yola çıkarken hedefimiz insan dahil tüm canlıların yaşam hakkına saygılı bir üretimle kendi kendimize yetebilmekti. Hem bunu başardık, hem de köyü kalkındırdık.”