Kaynakları sömürmeden devamlılığı sağlayacak yöntemlerle hasat yapabilmek günümüzün en önemli sorunu. Bunu deneyimleyen oluşumlardan biri, Hopa Çay markasıyla yola çıkan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi...
İklim değişiyor, o halde gıda ve tarım da değişmeli. Tarımı iklim değişikliğine uyumlu hale getirelim. Küçük ölçekli çiftçilerin dayanıklılığını artıralım. Gıdayı sürdürülebilir şekilde yetiştirelim...”
Bu temenniler Dünya Gıda Günü’ne dair kamu spotundan. Temenni olarak kalması dünyanın açlıkla sınanması anlamına geliyor. Gerçekten de sürdürülebilirliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz alan, tarımsal üretim. Kaynakları sömürmeden devamlılığı sağlayacak yöntemlerle hasat yapabilmek günümüzün en önemli sorunu. Bunun yolu da küçük ölçekli üretimin korunması ve yaygınlaşmasından geçiyor çünkü görüldü ki endüstriyel yöntemler, hep daha fazla kazanç hırsıyla kendi kökünü kesen balta sapına dönüştü.
Geldiğimiz noktada, dünya kimyasala bulandı, su kaynakları azaldı, karbon salınımı gezegenin ateşini iyice yükseltmeye başladı. Tarım, kirliliğin bu noktaya ulaşmasının baş sorumlularından biri. Süreci terse çevirmek için aile çiftçiliğine yönelik artan bir ilgi var. Bu ilgi sadece ulusal değil, uluslararası boyutta. Örneğin BM 2014 yılını Aile Çiftçiliği Yılı ilan etti. Yaşadığı çevreyi, kullandığı kaynağı ve bağımlı olduğu toprağı gözeten küçük ölçekli üretimin desteklenmesi ana hedef. Tabii bunun en önemli ayağı ekonomik sürdürülebilirlik. Tarımsal üretime dayalı yerel kalkınma iyi bir ekonomik altyapıyla mümkün çünkü ancak bu sağlandığında çiftçi, çok uluslu şirketlerin, tröstlerin, lobilerin, krizlerin baskısından kurtulabiliyor. Bunun için üretici kadar tüketici desteği şart.
Halk kazanıyor
Bugünlerde bunu deneyimleyen oluşumlardan biri, Hopa Çay markasıyla yola çıkan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi. Artvinli 4 binden fazla çiftçinin ortağı olduğu kooperatifin sloganı, “Halk üretiyor, halk işliyor,
halk kazanıyor”. Sloganın gerçek
olması, bu harekete destek olacak tüketicilere bağlı.
Kooperatiften alınacak her çay, binlerce çiftçinin sektörel baskıdan kurtulmasını sağlıyor çünkü orada süreç şöyle işliyor: Çaykur bir taban fiyat açıklıyor. Aynı fındıkta Fiskobirlik, buğdayda da Toprak Mahsulleri Ofisi’nin açıkladığı gibi. Çay hasadı yapan çiftçiler de memnun veya değil çaylarını götürüp Çaykur’a satıyor. Tabii Çaykur’un kotası sınırlı. Kalan çaylar için özel sektör devreye giriyor fakat özel sektör fiyatı daha da aşağıya çekiyor. İşte tam bu noktada kooperatifin devreye girerek, fiyat baskısından bunalan çiftçi için bir vahaya dönüşmesi planlanıyor.
Bunun nasıl gerçekleşeceğini de Kooperatif Başkanı Şerafettin Çelik anlatıyor: “Piyasada özeller düşük fiyata çay alımı yapma yoluna gidiyor. Böyle olunca da fiyat, Çaykur’un taban fiyatının altına inebiliyor. Ama kooperatif fiyat kırımını yapmıyor. Tüm çiftçilerin elinde kalan ürünlerini en az taban fiyat üzerinden alıyor. Bu çay üreticisini koruyan bir sistem ama dayanışma bu sistemde çok önemli. Talebin olması ve işlenen çayın satılıyor olması gerekiyor.”
Hopa’nın Köprücü köyünün ve belki de bölgedeki çay üreticilerinin kaderini değiştirecek kooperatifin geçmişi 60 yıl önceye dayanıyor. Başlarda çay üreticilerine ilaç ve tohum temin edilmiş. Sonrasında çay karşılığı temel gıda ürünleri verilmiş. Ancak yönetim hatası ve kredilerle 5 milyonu aşkın borç yapılmış. Şimdiki yönetim, borçları eritmeye çalışıyor, üçüncü parti üretimden oldukça ümitliler ve kooperatifin asıl değerinin Çaykur özelleştiğinde ortaya çıkacağını söylüyorlar.
Satış daha çok eş dost aracılığıyla ve sosyal medyanın desteğiyle yapılıyor. Tepkiler iyi olsa da işlenmiş epey miktarda bir çayın depolarında durduğunu söylüyor Şerafettin Çelik.
Bu girişime destek olmak isteyenler, sosyal medya hesaplarından kooperatife ulaşarak demliklerine Hopa Çay doldurabilir. Kim bilir, belki de fabrikalarının duvarında yazdığı gibi “Birlikten güç doğar.”