Birkaç on yıl sonra, “Kuzugöbeği mantarına bu yıl da rastlanamadı” haberlerini okumamak için, bu mantar türünü mutlaka doğru şekilde toplamalıyız
Son birkaç yılda öyle popüler oldu ki, insan ister istemez geleceğinden endişe ediyor. Kuzugöbeği mantarından bahsediyorum. “Kilosu altınla yarışıyor”, “Toplayan zengin oluyor” diye haberler yapıldıkça, peşine düşenlerin sayısı haliyle artıyor. Bu süreçte eğer toplayanlar yeterli bilince sahip değilse yandık. Çünkü kuzugöbeğinin toprağıyla birlikte çıkarılması, tekrar üremesini engelliyor. Hatta bazı bilimsel yayınlar, kuzugöbeği gibi para eden mantar türlerinin bilinçsiz toplama nedeniyle azalma eğilimine girdiğini haber veriyor. Birkaç on yıl sonra, “Kuzugöbeği mantarına bu yıl da rastlanamadı” haberlerini okumamak için, bu mantar türünü mutlaka doğru şekilde toplamalıyız. Peki nasıl? Mantar Avcılığı El Kitabı”nın yazarı akademisyen Yakup Erdem”e göre, özellikle kuzugöbeğinin yoğun yayılım gösterdiği Ege ve Akdeniz bölgelerinde çok daha dikkat edilmeli. Bu bölgede orman örtüsü sığ olduğu için, mantarın dalları olarak kabul edilen miseller yüzeye çok daha yakın oluyormuş. Bu nedenle de Erdem, kuzugöbeğini köküyle birlikte çıkarmaktansa kesilmesinin çok daha iyi olacağını söylüyor. Karadeniz’de ise orman örtüsü derin olduğu için bu tehlike daha azmış.
Toplayıcılık bilinci
Mantarın elma gibi bir meyve olduğunu, ağacının ise toprağın altında bulunan pamuksu yapıdaki misel olduğunu söyleyen Erdem, şu uyarılarda bulunuyor: “Karadeniz’de mantarı sökseniz de ana gövdeye zarar gelmez. Yalnız kökünü topladığınız noktada temizlemek en doğrusu olacaktır. Kök maddesini ait olduğu toprağa düşürmek en sağlıklısı. Doğru toplanırsa mantar hasadı, tür kaybına neden olmaz. Çünkü mantarlar sporlar aracılığıyla çoğalır ve biz onlara ulaşana kadar zaten milyonlarca sporu doğaya saçmış olur. Mantarlar için daha büyük tehdit, erozyon, orman yangınları ve orman gençleştirme çalışmaları. Özellikle bazı mantarlar ağaçlarla birlikte var olur. O ağacın gençleştirme için kesilmesi mantarın da sonunu getirir. O yüzden ormanda bazı bölümler doğal ölüme bırakılmalı.”
Tabii toplayıcılık bilinci, sağlığımız için de çok önemli. Zira kuzugöbeği mantarıyla karıştırılabilen kuzugöbeği ebesinin uzun süreli tüketimi, öldürücü sonuçlar doğuruyormuş. Kuzugöbeği familyasının içerdiği gyromitrin toksini ancak ısıyla ortadan kalktığı için kuzugöbeğinin de pişirilmesi ve pişerken dumanının solunmaması çok hayatiymiş. Rengi daha mor olan kuzugöbeği ebesinin uzun süreli tüketimi nedeniyle birçok karaciğer yetmezliği vakası yaşanmış.
Binlerce üyesi olan Türkiye Mantar Avcıları grubunun da kurucusu olan Yakup Erdem, ilkbaharda herkesin kuzugöbeğinin peşine düştüğünü, ancak asıl mantar sezonunun sonbaharda açıldığını anlatıyor: “Kuzugöbeği için heves var ama masrafına herkes katlanamaz. Ancak çok olduğu sezonda para kazanılabilir. Ben 150 kilometre yol yapıp yarım kilo toplayabiliyorum. Satsam 75 lira. Ama sezonda Sinop’un orman mantarlarından günde 5-6 kilo topluyor insanlar. Buradan tırlar doldurulup ihracata gidiyor. 1 aylığına büyükşehirden gelip, mantar toplayıcılığıyla araba parası çıkaranlar var.”
Tohum gönüllüsü
Şu anda Türkiye’nin farklı bölgelerindeki yüzlerce balkon ve terasta Batman’ın Geyikli köyüne has, pembe domatesin fideleri yeşeriyor. Bunun müsebbibi ise Batmanlı Cihat Çetinkaya. Sosyal medyada herkesin; “bir acayip pala” rumuzuyla tanıdığı Çetinkaya, tam bir yerel tohum gönüllüsü. Tadına hayran kaldığı, amcasının domateslerinin tohumlarını “Herkes bu tada ulaşmalı” diyerek ücretsiz dağıtmaya başlayan Çetinkaya, bu yıl kargoya 2 bin 500 tohum bırakmış. 50-100 kişiyle başladığı tohum seferberliğine yönelik ilginin çığ gibi büyüdüğünü anlatan Çetinkaya, “Bu yıl Twitter’da paylaşınca mesajların ardı arkası kesilmedi. Elimdeki tohumlar yetmeyince amcamdan tohumluk desteği istedim. Hâlâ 2 bine yakın insan var kargo bekleyen, ama tohum kalmadı. Ekip hasat edenler domatesin tadına bayılıyor. Mayhoş bir tadı var. Verimliliği de yüksek. Bir dal 8-10 meyve veriyor. Her bir meyve de yaklaşık 300-400 gram geliyor. Çeşide biz burada ‘Ase domatesi’ diyoruz. Yerel bir çeşit. Biraz geç olgunlaşıyor. Çok ücra bir köyde yetiştiği için de tohum hiç bozulmamış” diyor.