Dolar dünyada değer kazandığı için Türkiye’de de fiyatı artıyor. Ama bizde dolar fiyatı bize benzer durumdaki ülkelerden daha fazla artıyor.
Bunun nedenleri var:
Ekonomimiz dolara normalin ötesinde bağımlı. 400 milyar dolar döviz borcumuz var. Bu borcun yıl içinde vadesi gelenlerinin ve ödenecek faizlerinin miktarı 180 milyar dolar dolayında.
Biz bu 180 milyar doları yıl içinde ödeyerek hesabı kapatmıyoruz. Borcu döndürüyoruz. Biraz ödüyoruz, tamamına yakınını yeniliyoruz. Basit anlatımla, öder gibi yapıyoruz. Ama tekrar borçlanıyoruz.
Burada sorun, alacaklıların tekrar borçlanma kapısını kapatması riski.
Olağan döviz giderlerimiz ile gelirlerimiz arasında 40 milyar dolar açık var. Buna cari açık deniliyor. Bu açığın kapatılması için her ay ülkeye sermaye hareketiyle net 3.5-4.0 milyar döviz girişi gerekiyor.
Sermaye hareketiyle gelen döviz, para kazanmak için gelen dövizdir. Türkiye’ye döviz gönderen 1.70 TL’den bozdurduğu dövizi çıkarken 2.60 TL’den alırsa büyük zarara uğrar. Son zamanlarda dolar fiyatının devamlı artışı sermaye hareketi ile döviz girişini yavaşlattı.
Bir ülkeye döviz gönderecekler, ülkenin büyüme hızına, enflasyon oranına ve faiz getirisine bakar. Bizde büyüme yavaşladı. Enflasyon ile faiz başa baş. Hatta enflasyondan arındırıldığında faiz kaybettiriyor.
Risk primimiz arttı
Ülke ekonomileri küresel piyasalarda olduğu gibi değil de abartılı olarak alınıp satılıyor. Uzun süre Türkiye ekonomisi, yaldızlı bir ekonomi olarak satıldı. Şimdi ise olduğundan daha riskli bir ekonomi olarak kabul ediliyor.
Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki politik riskler, dış politikadaki yalnızlığı, çözüm sürecinin belirsizliği, başkanlık rejimi tartışmaları, seçimde politik dengelerin değişmesi olasılığı, ekonomi politikalarının değişeceğine ilişkin bekleyişler bütünüyle Türkiye’yi dışarıdan değerlendirenlerin kafasını karıştırıyor.
Bütün bunlar Türkiye’nin risk primini artırıyor. Türkiye ekonomisini dışarıdan değerlendirenler günlük olarak ülkenin risk primine (CDS) bakıyorlar. Yılbaşında Türkiye’nin risk primi 156 idi. Dün 228 olmuştu. (İspanya’nın risk primi 89, Portekiz’in 138.)
İşte bunun içindir ki bizde dolar fiyatı (göreceli olarak) daha fazla artıyor.
Merkez çaresiz durumda
Bu durumda Merkez Bankası ne yapabilir? Doların fiyatının daha fazla artmasını nasıl engelleyebilir?
Merkez Bankası her gün piyasaya ne kadar döviz satsa, döviz alıcı bulur. Dolar fiyatı bir süre geriler. Sonra eskisi gibi artışa geçer. Bankaların Merkez Bankası’ndaki döviz karşılıklarının azaltılması dolar fiyatında gerileme yaratmaz.
Merkez Bankası piyasaya verdiği Türk parasını kısarak dolar fiyatındaki artışı engelleyemez.
Merkez Bankası’nın bugün kullanabileceği tek bir silah vardır. O da faiz silahıdır. (Özel açıklama: Bu yazıyı yazanın faiz lobisiyle ilişkisi yoktur. Faiz bir araç olarak değerlendirilmektedir.) Merkez Bankası faizi yarım puan, bir puan değil, en az 5 puan (belki de daha fazla) artırırsa, dolar fiyatında içeriden kaynaklanan nedenlerle ortaya çıkan ek artışı (belki) aza indirebilir. Ama bunun da işe yarama garantisi yoktur.
Merkez Bankası bugünkü ortamda faiz artırmaya cesaret edemeyeceğine göre, dolar fiyatındaki aşırı artışı önleme imkânı kalmamış demektir.
Olan gene halka oluyor, olacak. Dolar fiyatındaki bu aşırı tırmanış gelir ve servetlerde göreceli olarak gerilemeye yol açıyor, açacak. Halkın genelinin (alt-orta-üst gelir grubu fark etmez) gücü bugünkü çizginin altına iniyor, inecek. Dolar 1.70 TL’den 2.70 TL’ye tırmanırken, fiyatı yüzde 60’a yakın artarken, gıdadan giyime, otomobilden konuta, halkı ilgilendiren diğer fiyatların artmaması mümkün değil. İşte bu nedenle, önümüzdeki dönemde dolar fiyatındaki artış halkın sırtına enflasyon olarak binecek.
Olan oldu... Kadere boyun eğeceğiz. Yeter ki dolar fiyatındaki artış bir yerde dursun, duraklasın.