Sistemin dibinde yolsuzluk var ise, sistemin dibi delik ise, ne yaparsanız yapınız, sistem "para" tutmuyor. Sisteme giren "para" üretime, istihdama gidecek, halka refah getirecek yerde, sistemin dibindeki delikten birilerinin cebine akıyor. Halk soyulurken, birileri palazlanıyor. Halkın sokaklarda bağırıp çağırması, bankaları ve mağazaları yakıp yıkması ve yağmalaması, ekonomiden sorumlu bakanın, devlet başkanının istifa etmesi Arjantinde ekonominin düzelmesini sağlayamayacak. Devlet Başkanı Ruanın giderek yerine Muanın gelmesi, ekonomiden sorumlu Bakan Cavallonun giderek yerine Mavallonun gelmesi bir şeyi değiştirmeyecek. Sorun giden gelen sorunu değil "sistem" sorunudur. KİTler üç paraya gitti İlk defa sokak gösterisine katıldığını belirten 45 yaşındaki Cristina Lopez diyor ki, "Carlos Menem, serbest piyasa ekonomisine geçiyoruz diyerek ülkenin en değerli ekonomik kuruluşları olan KİTleri üç paraya sattı. Dışarıdan borçlanarak ekonomiyi yürütmeye kalktı. Dışarıdan ve IMFden gelen krediler onun bunun cebine girdi. Şimdi halkın kanını emerek bu kredileri geri ödemek istiyorlar."Arjantinde on yıldır IMFnin önerdiği yapısal değişikliklerin tamamı yapıldı. Banka sistemi reformu gerçekleştirildi. Son iki yılda dokuz paket uygulandı. Ama son dört yıldır durgunluktan çıkamayan ekonomi bütünü ile çöktü. Washington Post gazetesinde dün (21 Aralık Cuma / sayfa A39) Anthony Faiolanın Buenos Aires sokaklarında, mağazaları yağmalayanlarla yaptığı söyleşileri yayımlandı. Suçlu sabit kur Acaba on yıldır Arjantin ekonomisine akıtılan iç ve dış kaynak ne oldu? Bu paralar nerede? Siz istediğiniz kadar kanuni düzenlemeleri yapınız, kamu kesiminde ve bankacılık kesiminde yeniden yapılanmayı sağlayınız, eğer sistem "yolsuzluğa / yiyiciliğe" dayanıyor ise iç ve dış kaynaklar ekonominin güçlendirilmesini sağlamıyor, belli kesim ve kişileri zengin etmekte kullanılıyor.Arjantinde olan budur. Ucuz kur politikası ile ithalat coşarken yerli üretim çökertildi. Ucuz ithal malları nedeniyle üretimini tatil eden işletmelerdeki insanlar işsiz kaldı.İç kaynaklardan toplanan para ile, dışarıdan borçlanılan dövizler belli kesimin ve kişilerin cebine girdi. Cebine para giren kesimler ve kişiler parayı yurtdışına aktardı. İç ve dış kaynaktan toplanan paralardan yararlanamayan ekonomi küçüldükçe ve de büzüldükçe, ekonomik durgunluk arttı.Ekonomi küçülürken, firmalar kapanır, insanlar işsiz kalırken, halk fakirleşirken yöneticiler iç ve dış borcu döndürme arayışında "halkın kanını emmeye" başladı. Vergiler artırıldı. Bankalardaki ve emekli sandıklarındaki paralara el konuldu. Açık anlatımıyla başkalarının cebine giren iç ve dış borcu ödemek için halk sıkıştırılmaya başlandı. Halk sıkıştıkça sıkıştı. Sonunda patladı.Halkı patlatan "göz göre göre soyulması"dır... Halkı patlatan başkalarının cebine giren paralar yüzünden işini aşını kaybetmesidir. Halkı patlatan başkalarının cebine giren parayı ödemek için kanının emilmesidir. Arjantindeki çöküşün suçlusu aranırken daha çok sabit kur üzerinde duruluyor. İç ve dış borcun ödenememesi üzerinde duruluyor. Cari işlemler (döviz) açığı ve kamu finansman açığı üzerinde duruluyor. Ama bütün bunların ardındaki neden gündeme gelmiyor. Halkımız uyanıyor Türk hukuk sistemindeki boşluk nedeniyle kendilerinden hesap sorulamayan, aldıkları paraların üzerine yatan bu kesim ve kuruluşların geride bıraktıkları borçları ödemek, boşalttıkları kasaları doldurmak için şimdilerde de vergilerin artırılması ve yeni borçlanmalara gidilmesi bu halkı üzüyor.Halkın yakınmalarını dinleyen bir ekonomi yazarı olarak "Büyük Türk Büyükleri"ni uyarıyorum. "Yolsuzluk ve yiyicilik sona ermediği ve de hukuk sistemimiz yolsuzluk ve yiyicilik suçu sabit olanları cezalandıracak şekilde işlemediği sürece" Türkiyede de "halkın Arjantin benzeri tepki içine girme olasılığı" vardır. guras@milliyet.com.tr Biz Arjantin olmayız!.. Olmayız ama, olmamak için de Arjantinde olan bitenden ders almamız gerekir. Çünkü bizim halkımız da uyanmaya başladı. Bizim halkımız da iç ve dış kaynaklardan toplanan paranın belli kesimlerin ve kişilerin cebine girmesinden rahatsız. Bizim halkımız da yurtdışından gelen, IMFden gelen dövizlerin, iç borçlanma ile toplanan paranın daha önceleri belli kesimlerin ve birilerinin cebine aktığını, oradan da yurtdışına postalandığını anladı.