Daha bir gün önce Telekom ve Bankacılık Yasası'nda anlaşma sağlanmış, IMF'den de olumlu açıklamalar yapılmıştı.
Ecevit, mutlu sona işaret ediyor "inşallah bir yol kazası olmaz" diyordu.
Son 24 saatte Ankara'da, Hükümet, korkulan yol kazasını son anda fren yaparak atlattı.
Daha doğrusu "şimdilik atlatmış" görünüyor.
Telekom Yasa Tasarısı'nda iki kelimenin değişikliğinin yanı sıra, "bu yasanın Beyaz Saray yönlendirmesiyle çıktığı" yolundaki yayınlar MHP'de zaten varolan duyarlığı arttırdı.
Önümüzdeki saatlerde ya da günlerde zemin kaygan... Yol kazasının olmaması için sağduyu gerekiyor.
Türkiye, yeni bir siyasi bunalımı kaldıramaz... Ekonomi, bir anda hiper enflasyona doğru savrulur.
Böyle bir olasılığın acıları ve gözyaşları, şimdiden görülmeli.
Vebali büyüktür.
Kişisel ve partisel yararlar, ülke yararlarının gerisinde kalmalı.
Üstelik... Bakın etrafımızda ne tuzaklar kurulmakta.
Nereden nereye gelindi.
1970'li yıllarda, Albaylar Juntası yönetimindeki Yunanistan, "insan hakları ve demokrasi ilkelerini çiğnediği" gerekçesiyle Avrupa Konseyi'nden dışlanmıştı.
Ardından... Aynı Yunanistan, NATO üyeliğinden de ayrılmıştı.
Türkiye, uluslararası alanda çok daha güçlüydü ve üstte güreşiyordu.
Ama... Türkiye, sahip olduğu puanları, adeta bir mirasyedi gibi savurdu.
Önce Yunanistan'ın, "Avrupa Konseyi'ne dönüş kararı" için "EVET" oyu kullananlar arasındaydı.
Ardından... Yunanistan, Avrupa Birliği'ne (Ortak Pazar'a) tam üye olarak davet edildiğinde, bu çağrı Türkiye'ye de yapılmıştı.
Yunanistan, AB'ye girdi.
Türkiye'nin o zamanki Başbakan'ı Bülent Ecevit ise; "Onlar ortak biz pazar... Sanayileşmiş Avrupa, Türkiye'yi bahçıvanı yapmak istiyor" diyerek öneriyi geri çevirdi.
İlerleyen yıllarda... Yunanistan, 20 milyar doları aşkın AB yardımıyla ekonomik çıtasını çok yükseklere çıkarırken... Türkiye, ortakları birbirinin gözünü oyan Koalisyon Hükümetleri ile dibe batmaktaydı.
"70 sent'e muhtaç" duruma düşmüştü.
80'li yıllara böyle gelindi. Ve Türkiye, "veto" hakkına sahip olduğu halde, bu kez de hiç pazarlık yapmadan Yunanistan'ın NATO'ya girişine "EVET" dedi.
Artık Yunanistan, NATO'da askeri, AB'de ekonomik, Avrupa Konseyi'nde ise hukuki mevziler kazanmıştı.
Türkiye'yi kuşatıyordu.
Yani... AİHM'nin Türkiye'yi "Kıbrıs" bağlamında mahkum eden son kararı, gökten zembille düşmüş değildir.
Türkiye, Yunanistan'ın oyunlar oynayacağı uluslararası sahneyi, adeta kendi elleriyle inşa etmiştir.
Öyle görünüyor ki, AB, Türkiye'ye rağmen, 2003 yılı müzakereleri bittiğinde "Kıbrıs'ı tam üye olarak kabul etmeye" kararlı.
Dayanağı da... Türkiye'nin "orada 2 Kıbrıs var" itirazına karşı AİHM'nin bu son kararı olacak.
Zaten binlerce KKTC'li, "Güney Kıbrıs pasaportu" almakta...
Peki Türkiye, "Kıbrıs'ta çözüm" için müzakereleri hızlandıramaz mı?
Belki... Ama tek taraflı bir gayret olur.
Çünkü... Rumlar, müzakere kozlarını ele geçirmişlerdir.
Yani... Güneye göçenlerin kuzeydeki malları, onlara ödenmesi gereken tazminat, göç edenlerin tekrar kuzeye dönmeleri vs...
Ayrıca... Loizidou adlı bir Rum'un, AİHM'de Türkiye'ye karşı kazandığı 600 bin dolarlık tazminat, artık güneye göçmüş 100 binin üzerindeki Kıbrıs Rumu'na da yansıyabilir.
Türkiye, milyarlarca dolar tazminata mahkum olabilir.
2003 yılında Türkiye, "dramatik bir dönüm noktasında olmak" riskiyle karşı karşıya...
Ya Kıbrıs'ın bir bütün halinde AB'ye girişine göz yummak... Ya da Kuzey Kıbrıs'la bütünleşerek artık AB'ye veda etmek.
Ankara'da bunalıma değil, Hükümet'e ihtiyaç var.