DÜNYADA “sağ” yeniden yükselişte.
“FOREIGN AFFAIRS” dergisi bu yükselen grafiği “kapak konusu” olarak işledi; “The New Nationalism (Yeni Milliyetçilik)...”
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “yerli ve milli” vurgularını yaparken bu yükselen dalgayı yakalamış görünüyor.
Çoğunluk için birbirine yakın AK Parti ve MHP tabanlarını birleştirmek gereğinin ürettiği “Cumhur İttifakı” da bir zamanlama örtüşmesi olarak talihli.
Özelden, küresel genele bir ufuk turu yapalım.
......................
Bu alanda işaret fişeğini ABD Başkanı Trump ateşlemişti.
Şöyle:
Geride kalan ekim ayı...
Teksas...
Biliyorsunuz, eski moda denen bir kelime var; “milliyetçilik...”
Ve ben diyorum ki...
“Gerçekten bu kelimeyi kullanmalıyız. Biliyor musunuz ki ben neyim?
Ben bir milliyetçiyim.
OK?
Evet, ben bir milliyetçiyim.”
Bu sözlerden sonra kalabalıkta müthiş bir koro yükselmişti.
“ABD!.. ABD!..”
Trump yeniden seslenmişti.
“Milliyetçi...
Bunda hiçbir yanlışlık yok...
Bu kelimeyi kullanın...”
Konuşmasını daha sonra onun ve politikalarının simgesi olacak iki kelimeyle noktaladı.
“America first (Önce Amerika.)”
.....................
Oysa...
Francis Fukiyama “tarihin sonu” diye yazmıştı.
Uluslararası liberalizmle medeniyet Nirvana’ya ulaşmıştı, artık daha ileri bir adım yoktu.
Dünya bunu benimsemişti.
Ardından “Dünya bir köy” ve “Dünya düzdür” söylemleri “milli duvarları sadece birer coğrafi doğal sınır olarak” görüyor, “aslında bütün milletlerin liberal kurallarla sınırsız hale geldiği” konuşuluyordu.
İnsan hakları, demokrasi, BM, Uluslararası İnsan Hakları Yargı Kurumları, Dünya Ticaret Birliği Yasaları gibi bir bakıma liberalizmin kutsal kitapları yer kürenin ortak egemeni haline geliyordu.
“Milliyetçilik” Hitler Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sının dünyayı kana bulayan Nazi ve faşist uygulamalarının -uzak durulması gereken- kelimesiydi.
......................
Trump “Milliyetçiyim” ve “Önce Amerika” diyerek işaret fişeğini ateşledikten sonra, bütün bu uluslararası kurumları, ticaret anlaşmalarını elinin tersiyle bir kenara itti.
Avrupa demokrasilerinde de milliyetçilik giderek yükselişteydi.
Ateşleyici unsur ise Avrupa ülkelerine dalga dalga vuran göçmenlere karşıtlıktı.
......................
Bu süreçte “Better Nationalism (Daha İyi Milliyetçilik)” kavramı doğdu.
“Küresellikte millilik” gibi bir evrilme oluşmakta.
Ve elbette...
Bunun teorisi de yapılmakta.
İsrailli filozof ve siyaset teorisyeni Yoram Hazony’nin “The Virtue of Nationalism (Milliyetçiliğin Erdemi)” adlı son kitabında “daha iyi miliyetçilik” işlenmekte.
Hazony’ye göre liberalizm ve globalizm aslında bir tür “emperyalist proje...”
“Liberal-Emperyalist” politikalar dünyanın en güçlü ve hiç toleransı (hoşgörüsü) olmayan bir küresel dayatma.
Bütün dünya devletlerinin kendi değerlerinin, özgün ve milli inançlarının ve görüşlerinin yerine geçmek üzere müthiş bir zorlama.
Toplumda artık bu zorlamaya karşı tepki hatta nefret oluşmakta.
Liberal emperyalizmin BM, İnsan Hakları Yargı Kurumları, Dünya Ticaret Örgütü ve Yasaları artık etkili değil.
Buna karşın, belirleyici olanlar Washington ya da AB’nin merkezi Brüksel değil, Silikon Vadisi, Wall Street...
Politika değil, ticaret daha egemen ve etkili.
Bu nedenle, “yeni milliyetçilik” hiper küreselciliğe karşı bir tavır ve yeni politika...
Yerli üretime destek, kendi yurdunda istihdam üretimi, göçmen dalgalarına engel, gümrük tarifelerinin yükseltilmesi artık liberal inançların ve serbest ticaret, insanların serbest dolaşımı gibi kuralların yerini almakta.
..........................
Son not:
Yeni Milliyetçilik “ABD ekonomisine sağlık kazandırmış” görünüyor.
Yani...
“Söylemde” kalmaması, ekonomik başarıyla içinin doldurulması halinde toplumda kucaklanır.