Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CUMARTESİ yayımlanan yazımda “Türklerle Kürtler tarihinin” Abdülhamid’e kadar olan yıllarını yazmıştım.
Bugün devam ediyorum.
....................
ÖNCE kısa bir özet:
9. yüzyıldan başlayarak Türkler ve Kürtler ayrı gayrı olmadan birlikte yaşadılar.
Fatih’in hocası Molla Gorani, Şeyh Edebali’nin kayınpederi “Tacettin” de Kürttü.
Osmanlı Hanedanı’nın ilk yakın korumaları ve muhafız birlikleri Urfa’dan getirilen -Kürt- “Kara Keçililer” aşiretiydi.
Yavuz döneminde “Kürtlerle Osmanlı” bağı daha da güçlendi.
Kanuni bu bağı yazılı “emirname (kanunla)” kalıcılaştırdı.
Osmanlı’nın özellikle İran’a karşı Doğu’daki güvenliğini Kürt beyleri sağlıyordu.
II. Mahmud (*) ve Abdülmecid dönemlerinde “merkezi yönetime” geçişle birlikte beylerin imtiyazları kalktı, yönetim İstanbul’dan tayin edilen bölge valiliklerine verildi.
Bunun üzerine beyler arasında hoşnutsuzluk başladı.
Ve kolayca bastırılan tek tük isyanlar. (Bunlar Kürt halkın değil beylerin kendi menfaatleri için isyan girişimleriydi.)
.....................
ABDÜLHAMİD tahta çıktığında “enkaz” devralmıştı.
Batı’da milliyetçi cereyanlar nedeniyle isyanlar ve toprak kayıpları “Osmanlıcılık” döneminin sonlarına gelindiğini gösteriyordu.
Zeki ve teşhisleri kuvvetli olan Abdülhamid buna doğru teşhis koydu.
Geri kalan toprakları ve özellikle Doğu’yu da kaybetmemek için “Osmanlıcılık” yerine “İttihad-ı İslam (İslam Birliği)” politikasına geçti.
Ataları Yavuz ve Kanuni gibi Kürtlerle yeniden güçlü bağlar kurdu.
1891’de “Hamidiye aşiret alaylarını” oluşturdu. Beylerine unvan, nişan, tüfek ve para verdi.
Bölgede ikisi “askeri” olmak üzere okullar kurdu.
Batı’daki Harp Okullarında beylerin çocuklarını okuttu, bazılarını “yaver” yaptı. Çoğu Osmanlı’nın diğer birliklerinde ya da “Hamidiye Alaylarında” görevlendirildi.
Ruslarla “93 Harbi” sırasında Şeyh Ubeydullah’ın başında olduğu Hamidiye Alayları başarılarıyla dikkat çekti. (Şeyh Ubeydullah Nakşi Tarikatı’nın “Halidi” ekolünün kurucusu olan aileden geliyor ve bütün aşiretlerde saygı görüyordu. Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seyit Abdülkadir’i “Ayan Meclisi” üyesi yaptı. Sonra da “Şûra-yı Devlet” Başkanı...)
Seyit Abdülkadir kurulan “Kürt Teali Cemiyeti” Başkanı da oldu.
Ama -baba yolundan- yürüdü, “bağımsızlık” değil, “hilafete bağlı özerklik” istiyordu.
Öylesine güven bağları oluşmuştu ki Abdülhamid “Japonya-Rusya” savaşı başladığında Rus Çar’ına yardım olarak “Hamidiye Alaylarını göndermeyi” önerdi.
Hamidiye Alayları tıpkı “Türkmen Ertuğrul”, “Arnavut” ve “Arap Zuhaf” alayları gibi doğrudan şahsına (Halife’ye) bağlıydılar. Sadece “hiyerarşik olarak değil manevi yani gönülden de...”
“Alevi Kürt” aşiretleriyle de iyi ilişkiler kurdu.
Bazı aşiret reislerine “Paşa” unvanı verdi.
Alevi aşiretlerden de “Hamidiye Alayları kurmak” kararı verildi. (Ancak gerçekleşemedi. Bununla beraber I. Dünya Savaşı patladığında Dersim’de (Tunceli) 3 “ihtiyat süvari alayı” kurulduğunu da belirteyim.)
......................
İTTİHATÇILAR Abdülhamid’i devirerek iktidara geldiklerinde Doğu’da isyan eden Kürt beylerinin gerekçesi “Halifeye -elbette Abdülhamid’e- sadakatti.”
Oysa İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 5 kurucusundan 2’si Kürttü. İttihatçılar “Türkçülüğe” yönelince, koptular.
I. Dünya Savaşı’nda özellikle Doğu cephelerinde çok sayıda “Kürt şehit” verildi. Sarıkamış’ta da...
Batı’da Kürt şehit sayısının nispeten az olmasının sebebi “Osmanlı’nın cephelere en yakın coğrafyalardan askerleri sürmesidir.”
.....................
ATATÜRK’ün Milli Mücadele’ye Doğu’dan örgütlenmeyle başlaması da yukarıdaki satırlarda anlattığım zemine doğru teşhis koyması nedeniyle olabilir.
Erzurum Kongresi’nin ön yapısı zaten bir “Kürt kanaat önderlerinin” girişimiydi.
Daha önceki yıllardan kalma Kürt aşiret alayları geleneği ve silahlanmış olmaları gerçeği de dikkate alınmalı.
1920’ler ve sonrasındaki isyanlar -genellikle- “Halife’ye bağlılık” motivasyonludur.
......................
BÜTÜN bunlarla anlatmak istediğim şey “Türklerle Kürtlerin” 12 yüzyıllık bağına işaret etmektir.
Bütünlüğü bu temeller üzerinde yükseltmek gerektiğinin “aklın yolu olduğunu” bir kez daha vurgulamaktır.
Türkiye’mizi “kıvançta ve kederde” bir ve bütün sürdürmek son yılların “ön yargılarında” ve “dış kaynaklı tezgâhlardan” korumak için güzel bir ortak tarihimiz var.
“Ortak geleceğimiz” de olmalıdır.
......................
(*) Cumartesi “II. Osman” yazmıştım, doğrusu “II. Mahmud”dur. Düzeltiyorum.
Not: Kaynak “KÜRTLERLE TÜRKLER - Bin Yıllık Geçmişin Kısa Tarihi- Mahmut Akyürekli - Tarih Kulübü Yayınları.”