Not defterimden “hafta sonuna” ayırdıklarım...
İngiltere Kraliyet Sarayı ayrıcalığından bir “şehir efsanesiyle” başlayalım.
Dünyanın en prestijli ve “sarayların otomobili” diye anılan markalarından “Rolls-Royce”un önündeki, kollarını geriye açmış kanatlı heykelcik.
Cüzdanı şişkin, banka hesabı kabarık olanların aldıkları Rolls-Royce’ların heykelciği biliniyor.
İngiltere Sarayı için yapılan Roll-Royce’ların önündeki heykelcikte kanatlı figür iyice öne eğilmiş konumda...
“Saygı duruşunu” simgeliyor.
...................
Bunu, “Hasköy Tersane”de düzenlenen, Brothers/Rolls-Royce ortak etkinliğinde dinledim.
Gecede bir de özgün Rolls-Royce gösterimdeydi.
Hikâyesi ilginç.
...................
İskoçya’da doğan ve iki asrı aşkın süredir “centilmenlik mirasını” sürdüren Brothers’ın ilham verdiği dokunuşlarla oluşan “parmak izi” gibi “tek” bir Rolls-Royce tasarımı.
Halit Ergenç, Zerrin Tekindor gibi oyuncularla, lezzet kültürünün duayenlerinden Teoman Hünal, heykel sanatçısı Seçkin Pirim, Ülker Yönetim Kurulu Üyesi Zuhal Şeker ve gazeteci Mirgün Cabas’ı Rolls-Royce’un ve Brothers’ın da PR’ını yapan Gonca Karakaş bir araya getirmiş.
Rolls-Royce’un ürettiği, tarihinin en hızlı ve en güçlü sürüş deneyimi sunan “Wraith” modeli bu gruba “boş bir tuval” gibi teslim edilmiş.
Grup, Brothers’ın kardeşlik, centilmenlik, cömertlik değerlerini Rolls-Royce’un yaratımcılarıyla birlikte tasarıma yansıtmış.
Dış tasarımda kişiselleştirilmiş özel bordo renk...
İç dizaynda viskinin amber renginden esinlenen “koyu baharat” rengi...
Koltuk başlarında ve kapı eşiklerinde de Brothers sembolleri.
...................
Bu aracı bakalım kim alacak?
Gece için Hasköy Tersane gerçekten güzel bir kazanım.
Bir gün sonra Ahmet Güneştekin’in, orada gene büyük boyutlu bir yapıtı için çalışmalara başlaması planlanmıştı.
“Parmak izi gibi tek” Rolls-Royce’ta anı karesi. Arkadaki yansıda ise tasarıma katkıları olan Halit Ergenç, Zerrin Tekindor, Seçkin Pirim görüntüleri...
AŞK SATAR
5 yıl kadar önceydi.
Milliyet’in kuruluş yıl dönümü daveti düzenlenmişti.
Kapıdan içeri girdiğim andaki ilk algım “Hoş bir değişiklik var” olmuştu.
Dekor, sunum ve bir dizi ayrıntıyla “daha öncekilerden farklı hissettiren, ince dokunuşlar...”
Yanıma bir genç kız geldi, kendini “yeni Kurumsal İletişim Başkanı” olarak tanıttı.
Davette onun parmak izleri olduğunu anladım.
Önce tebrik ettim.
Sonra...
“Gazetelerde en zor işlerden biridir. En az gerekli gibi görülür ama aslında gazetenin vitrinini onlar düzenler. Sandığından çok yorucudur, gerilimlidir aman dayan, kaçma” dedim.
...................
İçime mi doğmuş ne, çok geçmeden, bu işi bıraktı.
Ama yıldığı, yorulduğu için değil.
Önemli bir başarıya imza attığı için.
“Kocan Kadar Konuş” kitabını yazmıştı.
Müthiş tutmuştu.
Filmi de çekiliyordu.
Kulvar değiştirip yazarlığa geçti.
Ardından “Kocan Kadar Konuş Diriliş”i yazdı.
Filmi çekildi.
“Şeker Fare”, “Çevrimdışı Aşk”, “Süreyya Kuaför Salonu” romanları yayımlandı.
Ve...
Milliyet’te de köşe yazarlığına geçmişti.
Yani aramızda.
.................
Şebnem’in şimdi de 6’ncı kitabı olan “Aşk Satar” kitabı raflarda.
“Instagram” hikâyeleri tadında, ilişkiler konulu kısa hikâyelerden oluşan keyifli bir yaşamlar geçidi.
“Kadınlar kitabı yazan” erkekler, “erkeği parmak ucunda oynatan” kadınlar, “rüya gibi” evlilikler, “kâbus” boşanmalar, “çocuk doğduktan sonra şirazesi kayan” çiftler, en eğlencelisi de “10 adımda mutluluğu bulmayı” bekleyenler.
Bu kitap gerçekten satar.