Homeros'a göre; Manisa'nın sırtını dayadığı Spil dağının doruklarında ölümsüz tanrıların sofrası kurulurdu. Yörenin hükümdarı Tantalos, onların sofrasında yer içerdi. Birgün o da tanrılardan "ölümsüz olmayı" istedi. Tanrılar, bu kendini bilmezliğe öfkelendiler ve onu ölümsüz yaptılar. Fakat... Cezalıydı. Önündeki dereye eğilir fakat sudan içemezdi. Su, o an kururdu. Başının üzerinde sallanan meyvalara uzanır açlığını gidermek isterdi, ama meyvelere erişemezdi. Sonsuza dek bu cezayla yaşamaya mahkum edilmişti.
Olay, hala "Tantalos işkencesi" diye bilinir.
Manisalı şimdi "Tantalos işkencesinden geçtiği" inancında.
...
"Seba Melikesi Belkıs'ın gerdanlığı Manisa'da kopmuş... Gerdanlığındaki inciler saçılmış ve milyonlarca üzüm salkımına dönüşmüş."
Manisa, başta üzüm olmak üzere her ürünün adeta fışkırdığı topraklarında yeşile kesmiş.
Gerçekten... Türkiye'nin en güzel üzümleri burada yetişiyor... Dünyanın en büyük üzüm ihracatçısı Manisa...
Ancak... Son krizden sonra ihtalatçı ülkeler, yöredeki sıkışıklığı fark ettiler ve fiyatları neredeyse yarı yarıya aşağıya çektiler.
Yörenin tütünü de artık para etmiyor.
Manisa'da Vestel, Raks, ECA başta olmak üzere pek çok dev kuruluş üretim yapıyor.
Fakat... Krizden sonra, binlerce işçiye çıkış verilmiş. Esnaf kepenk kapatmış... Yan sanayi neredeyse durmuş.
Kısacası... Manisalı bolluk içinde yokluk yaşıyor.
Yani Tantalos işkencesi...
Büstler ve portreler
MİLLİYET tırı önünde görüştüğüm Manisalılar'dan birkaç hüzün yansıması...
Adı Zeki Keskin... Köln Üniversitesi'nde makine mühendisi olmuş. 1 yıldır işsiz. Eski çalıştığı yerden tazminatını hala alamıyor. Satışa çıkardığı otomobiline alıcı çıkmıyor. Borç - harç geçinme çabasında. Gözleri ıslak "bu durumda eşim de beni terketmişti. İntihar edeceğimi öğrenince döndü" diyor.
Adı Ahmet Özdur... Meslek lisesi mezunu. Motor ustası... Nişanlandıktan 2 gün sonra fabrikadan çıkışını vermişler. Nişanlısının babası "ya bir iş bulursun ya da ayrılırsınız" diyor. Ama iş yok ki...
Adı Emine Dülger... 16 yaşında pırıl pırıl bir genç kız... Ekose etek ve süveterden oluşan okul üniformasıyla karşımda.
Yakınıyor:
"Dündar Çiftçi Anadolu Lisesi'nde öğrenciyim. 36 saat ders konulmuş. 20 saati boş. Çünkü hocalar yok. Ben şu anda ders boş geçtiği için buraya geldim. Siz, Türkiye'nin geleceğini, böyle yetiştirdiğiniz gençliğe mi emanet edecek siniz?"
O arada birkaç genç tepki koyuyorlar. "Öğretmen eğitimi aldıklarını, fakat Milli Eğitim Bakanlığı kapılarının kendilerine kapalı olduğunu" söylüyorlar. Dersliklerde hoca yok... Hocalara da iş yok.
Daha böyle nice acılı söyleşi sürüp gitti.
Niobe ve mesir
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Manisa'yı şöyle anlatır:
"Doğudan batıya 7 bin adım uzunluktadır. Eni de 3 - 4 bin adımdır."
O zaman için büyük bir kent.
Öyle kalsaydı, sorunlar böylesine büyük olur muydu?
Kentin altyapısı yeniden düzenlenmekte.
Su kesilmiyor. Kanalizasyon şebekesinin yüzde 97'si tamamlanmış. Yeni yollar açılıyor. Üniversitesi ve üst düzeyde hastanesi var.
14 bin hanelik yeni bir Manisa kuruluyor.
Girişimin öncüsü Mustafa Pala; Eski Yunan'daki gibi doğrudan yönetimi uyguluyor.
Heykeller, resimler... En önemlisi Türkiye'nin her yöresinden gelenlerin harmanlandığı bir "yerleşim konsepti"...
Barış Manço'nun konser verdiği Barış Meydanı'nda, Manisalı Tanju Okan'ı, meslektaşımız Yavuz Gökmen'i ve heykeline bakarak Manisa Tarzanı'nı anıyoruz.
.........
Sipil dağında tanrıların taşa dönüştürdüğü Niobe, Manisa'nın bugünlerini simgeleyen ağlayan kayası.
Ama... Zor ve hastalıklı günlerin aşılmasını sağlayan mesir macunu da Manisa'nın bir başka simgesi.