Bugün yerel yönetimler için milletimiz sandıklara gidiyor. Özgür iradeyle verilen oy “demokrasinin kutsalıdır.” Türkiye Cumhuriyeti yüzyılı geride bırakan bir “sandık deneyimleri birikimine” sahiptir.
Her bireyin bu demokrasi geleneğini sürdürmek sorumluluğu vardır. Özellikle seçimleri araç olarak kullanarak otoriterleşme örneklerinin çoğalmakta olduğu 21. yüzyılda bu misyon önemlidir.
BİRBİRLERİNDEN ÖĞRENİYORLAR
New York Times’in “yayın kurulu” tarafından
hazırlanan bir baş yazısında “Otoriter Enternasyonal” kitabına göndermeler yapılmakta. (*)
Kitabı yazan İngiliz Profesör Stephen GF Hall “otoriter yöneticilerin birbirlerinden öğrendiklerini, birbirlerinden kopyaladıklarını, yöntemleri paylaştıklarını” kanıtlarıyla yazmış. “Sosyalist enternasyonal” ya da “enternasyonal kapitalizm” gibi seçilmiş kralların da “otoriter enternasyonali” olduğuna işaret ediyor. O nedenle son yıllarda artık otoriter liderler devrilmiyor. “Ortak antikorlar” geliştirdiler.
Çünkü… Daha önce Arap Baharı, Gül Devrimi, Turuncu Devrim gibi halk isyanlarının diktatörleri yerle bir ettiklerine tanık oldular.
MEDYA, STK VE SOKAK
Rusya Başkanı Putin Arap Baharı’ndan ve renkli devrimlerden ders çıkaran ilk lider oldu. Medyayı kontrol altına aldı.
Ve tabii medyanın sahipleri olan büyük zengin oligarkları da…
İkinci adım STK’lardı.
İnsan sellerini sokağa döken medyanın yanı sıra STK’lar olduğuna
“teşhis” koydu.
Hele onlardan biri olan milyarder Soros’un “açık toplum” STK’sı…
New York Times’e göre “sivil toplumun omurgasını oluşturan” ve sağlıklı bir demokrasinin kalp atışlarını yansıtan bu bağımsız ve özerk kuruluşları bir yasayla “yabancı ajan” konumuna soktu.
Başka ülkeden mali katkı alan bir STK’nın Adalet Bakanlığına “yabancı ajan” olarak kayıt yaptırması zorunluğunu getirdi. Sonraki yıllarda en az 60 ülke, STK’ları kısıtlamak için düzenlenmiş -benzer- yasalar çıkardı.
New York Times’taki baş yazıdan birkaç satır:
Geçtiğimiz 10 yılda diktatörler ulus ötesi bağlar kurdular, yöntemleri paylaştılar, taktikleri kopyaladılar.
Ve birbirlerinden öğrendiler. İfade özgürlüğünü ve bağımsız gazeteciliği, STK’ları ortadan kaldırmak, muhalifleri susturmak
ve eleştiriyi boğmak için yeni yollar buluyorlar.
(Putin’in fanlarından biri de Trump’tır.)
Öte yandan STK kıyımına karşın bir de “beyaz STK’lar” devreye girdi. Onlar yönetimlere hizmet verdikleri için destekleniyor. Baş yazıda bu devletlerin adları da yazılı. Türkiye’nin -bazı demokrasi eksiklikleri olsa da- o listede yer
almadığını belirteyim.
(*) New York Times 24 Ağustos 2023…
Cavit Çağlar...
İş adamı, siyasetçi, gazete /tv yayıncısı ve sporcu kadim dostum Cavit Çağlar’ın yaşamını anlatan “Fırtınalı Yaşam Öyküsü” kitabını bir nefeste okudum. Yazarı dost kalem Hulusi Turgut’u da kutluyorum.
…………………..
Nobel ödüllü yazar Albert Camus de futbolcuydu. Cezayir Racing Üniversitesi takımının kalesini korumuştu. Neden kaleci? Çünkü yoksul bir ailenin çocuğuydu. Her gece büyük annesi ayakkabılarının tabanını kontrol eder, eskimiş olursa ona fena halde çıkışırdı. Camus için ayakkabılarını eskimeden futbol oynayabileceği tek mevki kalecilikti. Camus futbol yıllarından öğrendiklerinin hayatta çok işine yaradığını şöyle dile getirmişti: “Top her zaman beklediğin yönden gelmez. Bunu bilmek bana hayatta çok yardımcı oldu.”
…………………
Kitaptan öğreniyoruz ki Cavit Çağlar da ilk gençlik yıllarında Davutpaşa takımında futbol oynamış. Kitap, “Cavit Çağlar’ın yaşamı boyunca topun çoğu kez hiç beklemediği yerlerden geldiği acı, tatlı deneyimleri” yansıtıyor. Bir muhacir çocuğu olarak ailesiyle birlikte Türkiye’ye geliş… Bir yandan okurken diğer yandan çıraklık…
İstanbul-Sultanhamam’da Musevi tekstil tüccarlarının yanında çalışarak iş hayatının en önemli derslerini almak… Daha askerdeyken ilk işini kurmak… 20 yıl içinde tekstil imparatoru ve Bursa Spor Başkanı… Demirel’in en yakının da siyasete geçiş, hükümetin en güçlü bakanı olmak… Alkışlar, parlak övgüler arasında akan yıllar…
Ama… Albert Camus’un söylediği gibi bazen hiç beklemediği yerden gelen toplar.
■ Bir yerlerden güdümlü olarak tutuklanışı… ■ 9 buçuk ay acılarla yüklü hapishane deneyimi… ■ Sonrasında başı dimdik özgürlüğe çıkışı… ■ Ülkenin en etkin ve saygın haber kanalını hayata geçirişi…
………………..
Ve… Türkiye-Rusya tarihinde dönüm noktası olacak büyük barıştaki başrolü.
Türkiye’nin Hatay’da bir Rus uçağını düşürmesi sonucu Ankara ve Moskova arasında ilişkilerin buz kestiği süreçte Cavit Çağlar’ın devreye girerek dönemin Genel Kurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’a “komutanım ben bu işi çözerim” demesiyle başlayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabulüyle, kişisel yetkilendirmesiyle start alan, Çağlar’ın Kremlin’le dantel örercesine geliştirdiği arka kapı diplomasi ilişkileri… Ve nihayet Erdoğan’ın, Putin’e mektubunu elden İbrahim Kalın’la birlikte Taşkent’teki Putin’in yardımcısına ulaştırılması. Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden normale dönüşmesi… Cavit Çağlar’a bizzat Putin tarafından bu tarihi hizmeti nedeniyle “devlet nişanı” verilişi…
……………..
Çağlar’ın pek çok özelliğinin arasında bana göre ona topun -birkaç istisna
hariç- hep istediği gibi gelmesini sağlayan “şeytan tüyüdür.” Yani lazer keskinliğindeki zekasını saran dost canlılığı, sevecenliği, tatlı dili, sıcak yüreğidir.
……………….
Cavit Çağlar’a devlet nişanını Putin verdi.
Bugünkü seçimlerin milletimize ve devletimize hayırlı olmasını, demokrasi sicilimizde temiz bir sayfa oluşturmasını diliyorum.