Çankaya Köş-kü’ndeki toplantıdan sonra 3 lider ortak açıklama yaptı.
“Teröre karşı birlikte tavır koyduklarını” bir kere daha vurguladılar.
3 lider 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra da bir araya gelmişlerdi ama bir “ortak açıklama” yapılmamıştı.
Bu kez Çankaya zirvesi daha güçlü bir şekilde “ulusal birlik” mesajını vermiş bulunuyor.
..................
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Teröre karşı milli seferberlik ilan ediyorum” söylemiyle birlikte okunduğunda gerçekten ağırlıklı bir dayanışma oluşuyor.
Psikolojik olarak bu görüntü önemlidir.
Toplumda “özgüven” katsayısını yükseltir.
Uygulamada da devlet güçleri ve kurumları arkalarında ulusun tam desteğini bulacaklardır.
Terörün üstüne daha da kararlılıkla yürüyecekleri söylenebilir.
..................
Pratikte ise...
2015 yazından bu yana güvenlik güçlerinin, polisiyle ve askeriyle zaten kararlılıkla teröre karşı mücadele ettiği bir gerçektir.
Çankaya’daki zirve sonrası 3 partinin ortak açıklaması konunun daha çok “psikolojik” boyutudur.
HHH
Burada asıl belirleyici olan “istihbarattır.”
Yapılacak eylemleri önceden haber almak ve engellemek ancak “istihbarat” ile mümkün.
“FETÖ’nün polis, MİT ve asker içinde köşe başlarını ele geçirdiği, alınan istihbaratı çoğu kez iktidarla paylaşmadığı” iddiaları yetkili ağızlardan medyaya yansıdı.
15 Temmuz sonrası polis, asker ve MİT içinde kadro operasyonlarıyla bunların büyük ölçüde devre dışı bırakılması elbette olumlu.
Böylece ilgili kurumlardan yukarıya “istihbarat” akışındaki “kasıtlı tıkanıklıklar” yok edilmiş ya da asgariye indirilmiş olmalı.
Fakat...
Aynı zamanda, “tecrübeli” istihbarat elemanlarının saf dışı kalması gibi bir “eksi” durum da var.
Kaldı ki gene “açık istihbarata” dayanarak belirteyim ki, “FETÖ’nün, PKK içindeki MİT ve polis ajanlarının listesini Kandil’e sızdırdığı, PKK içinde deşifre olmamış ajan sayısının çok az kaldığı” iddiaları da var.
Gerçi “kanlı eylemler hazırlığı içindeki çok sayıda PKK elemanının -eyleme geçemeden- yakalandığı” bir gerçek ama gene de Dolmabahçe’deki canlı bomba patlamaları gibi ağa takılmamış istihbarat kaçakları olabiliyor.
Türkiye, güvenlik örgütlerinin aktif ajanlarını kalite ve kantite (sayı) olarak mümkün olan süratle artırmalıdır.
....................
Bir anı...
Yıllar önce Londra’daki büyükelçiliğimizde öğle yemeği için dönemin büyükelçisi merhum Rahmi Gümrükçüoğlu’nun konuğuydum.
O yıllarda Ermeni Asala örgütünün katilleri diplomatlarımıza seri suikastlar yapıyordu.
Rahmi Bey’in, yemekten sonra, “Biraz yürüyelim, hem temiz hava alırız, hem de yediklerimizi hazmederiz” önerisine biraz şaşırmıştım ama ses etmemiştim.
Dışarı çıktık, yürüyüşe başladık.
Arkamızda, yanımızda, önümüzde bir tane bile koruma yoktu.
Sordum:
“Asala sapır sapır diplomatlarımızı öldürüyor. Siz ise bir tane bile koruma almadan elinizi kolunuzu sallayarak yürüyüşe çıkıyorsunuz. Nasıl oluyor bu?”
Gülerek izah etti.
“Büyükelçilik görevine başladığım ilk günlerde İngiltere gizli servisinden yetkililer geldi. ‘Ekselans, bir cinayet işleyebilecek potansiyel katil örgüt mensubu bizim topraklarımızdaysa zaten yakın takibimizdedir. Dışarıdan geliyorsa daha bizim topraklarımıza gelmeden haberimiz olur. Hiç can güvenliği endişeniz olmadan günlük hayatınızı istediğiniz gibi sürdürün’ dediler. Gördüğün gibi, koruma almadan çıkıp dolaşıyorum.”
....................
“İstihbarat” derken işte böyle bir sistemden söz ediyorum.
Sadece kendi kurumlarımızın istihbaratı değil “işbirliği” içinde olunacak “yabancı güvenlik ve istihbarat kurumları” ile de sağlam bağlar geliştirilmeli.