Ekonominin, siyasetin ve toplum vicdanının zayıf halkası "kamu ihaleleridir."
Yeni İhale Yasası, bu açıdan görülmeli...
Yeni yasayla "eş, dost, ahbap, çavuş ilişkilerine dayanan ulufe gibi ihale dağıtımı" büyük ölçüde önlenebilecek.
Kamu kaynakları bol kepçe ikram edilmeyecek.
Kamu hizmetleri ve alımları, "astarı yüzünden pahalı" denebilecek fiyatlara patlamayacak.
Siyasi partilere gizli gelir kaynakları oluşturulmayacak.
İhalelerden siyasi partilere para trafiğinde birilerinin cepleri dolmayacak.
Bunun için gerçekten "akılcı düzenlemeler" getirilmekte.
Belirli büyüklüklerin üstündeki bütün ihaleler, Resmi Gazete'de 30 gün öncesinden yayınlanacak.
Böylece hem bilgiler süresi uzatılıyor... Hem de herkesin bilgi sahibi olması sağlanıyor.
En fazla ihale dolaplarının döndüğü "davet sistemi" de yeniden düzenlenmekte. "İki aşama ve 70 günlük süre" öngörülüyor.
İhale sonuçlandıktan sonra da hangi firmaların, hangi koşullarla kazandığı Resmi Gazete'de yer alacak.
Siyasi etki altındaki Yetenek Komisyonları kaldırılıyor.
Uzmanlardan oluşan İhale Komisyonları ise "yetkili ve sorumlu" konuma getiriliyor.
İhale Kurulu'na başvurularak her türlü şikayette bulunmak mümkün.
Mahkemelerde sürünecek davaların yerini, bir çeşit hakem kurulu alıyor.
Ayrıca... Bu kurul, bütün ihaleleri denetleyecek.
İhaleler için "ikincil düzenlemeler" denilen yönetmelikleri, genelgeleri, şartname koşullarını hazırlayacak.
Yasa, AB standartlarında hazırlanmış bulunmakta.
IMF'ye Niyet Mektubu'nda, bu yasanın çıkışı için "15 Ekim'i son tarih olarak" öngördük.
Şimdi uzatmaları oynuyoruz.
Zamana karşı yarışmaktayız.
Bu sıkışıklık, işin püf noktası.
Çünkü... AB ile uzun süredir bir anlaşma tasarısı konuşulmaktaydı.
O tasarıya göre; Biz bu yasayla ihaleleri AB firmalarına da eşit haklarla açıyoruz. Şeffaflık ve denetleme haklarından yararlanacaklar.
Gümrük vergisi zaten sıfırlanmıştı.
Eski yasa, Türkiye'de ihaleye girecek bir AB firması için "ikametgah adresi, ofis ve Türkiye ortağı" gibi koşullar ararken, artık bunların hepsi kalkıyor. Sadece bir yazışma adresi göstermesi yeterli olacak.
Peki... Neyin karşılığında?..
Türkiye de AB'nin hizmet ihaleleri için aynı koşulları istiyor.
Bu pratik olarak öngörülmekte.
Ama... Bir Türk firması Avrupa'da inşaat ihalesi aldı mı, oraya inşaat süresiyle sınırlı olmak üzere Türkiye'den gereği kadar işçiyi, Türkiye'deki ücretleriyle götürebilmeli...
O zaman Türk üstlenici firmanın Avrupa'da gerçek bir rekabet gücü olabilir... İstihdam sorununa katkı sağlanabilir.
Bu ve benzeri hayati önemde sorunlar var.
Fakat... Avrupa, "Türkiye'nin sıkıştığını ve takvimin dolduğunu" görünce, görüşmeleri bir süredir askıya almıştı.
Öyle ya... Bu kanun zaten IMF baskısıyla çıkacaksa neden ödün versin?
İşte bu aşamada, Türkiye tarafı başka bir eğilim ortaya koydu.
Özerk İhale Kurulu üyelerinin seçimi... İkincil mevzuatın yani yönetmeliklerin, genelgelerin hazırlanması ve yayınlanması gibi süre nedenleriyle, yasanın yürürlük tarihi 2004 başına bırakılabilirdi.
O zaman AB ile bu bağlamdaki anlaşma için zaman kazanılacaktı.
Türkiye de "köşeye sıkışmış olma" konumundan kurtulacaktı.
Şimdi o aşamadayız.
Görüşmeler yeniden başlıyor...
Türkiye, kendi yararlarını iyi korumalı...
Ayrıca anlaşma tasarısı "Türkiye'yi ileride tam üye olacak bir ülke gibi değil de üçüncü taraf görür gibi" yazılmış.
Değişmeli...
AB ülkeleri, belirli bir büyüklüğe kadar ihaleleri sadece ulusal firmalara verebiliyor.
Türkiye de böyle bir düzenleme yaptı.
AB'ye kabul ettirebilmeli...
İhale Yasası'nı sadece "soyuluyoruz" psikolojisiyle değil... Böyle boyutlarla da görerek tartışmalıyız.