Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


IMF, Turgut Özal'ın zamanında yok muydu?
Vardı...
Hem de çok daha ağır koşullarla, baskılarla...
Turgut Özal'ın politikası ise; "IMF dayattığı için değil Türkiye'nin yararları için kendi iradesiyle ekonomik istikrar programını uyguladığının gösterilmesi"ydi.
IMF'nin istediğinden daha yüksek oranda devalüasyon uygulamıştı.
Kemerleri IMF'nin öngördüğünden daha fazla sıkmıştı.
IMF'nin şu veya bu şekilde eleştiride bulunmasını, dayatmalar yapmasını, kamuoyu önünde onur kırıcı manzaralar çizilmesini önlüyordu.
"Türkiye'nin herşeyi kendi siyasi iradesiyle yaptığı" mesajını, hem IMF'ye hem iç ve dış kamuoyuna veriyordu.
Üstelik... O zamanlar Türkiye ekonomisi böyle değildi.
Döviz rezervi sıfırdı. Dış borçlarının dökümü bile yoktu. Ödeme yapamıyordu...
Ama... Öyle bir vitrin çizilmişti ki... IMF de, kamuoyu da "Türk ulusunun, o krizi kendi sağduyusuyla ve kendi iradesiyle aştığı" izlenimini edinmişti.

20 yıl sonra bugünlere bakınız...
Türkiye, her defasında IMF ile yaptığı anlaşmanın, attığı imzanın gerisinde kalıyor.
IMF dayatıyor...
Türkiye ekonomisinin koordinasyonundan sorumlu Kemal Derviş, sanki "IMF'nin Türkiye komiseri" durumuna düşürülüyor.
Türkçemizde güzel bir söz vardır:
"Yiğitlik bizde kalsın..."
Şu zor dönemde Türkiye'nin politikası işte bu olmalıydı.
Ne yazık ki... Tersi yapılıyor.
IMF ile anlaşma imzalayıp da sonra IMF'ye karşı tavır koymanın anlamı ne?
Kemal Derviş'i "IMF komiseri" gibi bir konuma düşürmek, geriye dönüş için bütün gemileri yakmış olan bu Hükümet'e ne sağlar?
TELEKOM bağlamında, Derviş'le Öksüz arasında bu kaçıncı kriz?

Ankara'dan gelen haberleri izliyoruz...
Anlaşmazlığın rontgen filmleri önümüzde.
Biri, asker kökenli iki üyeye itiraz ediyor... Diğeri, İstanbul iş yaşamının belki de en dürüst ve temiz ailesinin mensubuna...
Biri "sınıf arkadaşlarım" diyor.
Öteki "burası sınıf arkadaşlığı yeri değil" diye karşı çıkıyor.
IMF'den çatık kaşlı mesajlar geliyor.
Türkiye'nin boğazına neredeyse TELEKOM'a yönetim kurulu üyesi olacak birkaç isimle örülmüş ip geçecek...
Burada sorun ne Öksüz'dür... Ne Derviş... Ne de diğerleri.
Sorun Türkiye'dir.
Bu gerçeğin anlaşılması gerek.
Tüm anlaşmazlıklar "kol kırılır, yen içinde kalır" denilerek kapalı devrede çözülmeli.
Hiçbir konu, kişisel ve partisel kompleks haline getirilmemeli.
Herkes siyasi duyarlıkların, alınganlıkların ertesi gün ekonomiyi birkaç saatte nasıl çökertebileceğinin bilincinde olmalı.

Onlar bu filmi Şubat'ta ve Aralık'ta görmediler mi?
Biz siyasetin ekonomiyi çökertme senaryosuyla çekilmiş o lanetli filmi birkez daha görmek istemiyoruz.
Yeniden işyerlerinin çöküşünü, dövizin füze gibi ateşlenişini, şirketlerin batışını, yüzbinlerce belki milyonlarca işsizin dramını artık Türkiye taşıyamaz.
Derviş de artık "dayatan" değil "anlaşan" rolünü benimsemeli.
Şu satırların yazıldığı sırada bütün beklenti, üç liderin aralarında anlaşarak "kim haklı kim haksız" diye bakmaksızın bir çözüm oluşturmalarıydı.
Siyaset, bir çözüm sanatıdır.
Siyaset, bunalımı yaratmak değil aşmak sanatıdır.
Liderlik, siyaset ustalığıdır.
Öte yandan... Türk ulusu için de bir uyarı...
Eğer siyasetçiler yeterli bilgelik gösteremiyorlarsa, toplum sağduyulu olmalı.
Bu sabahtan itibaren herkes serinkanlı ve ulusal yarar bilinciyle hareket etmeli.
Bu gemide hepimizin bulunduğu unutulmamalı.
Dalgaların durulması beklenmeli.
Zaten bu bunalım aşılacaktır.
"Olmak veya olmamak"ta, hangi iktidar "olmamayı" seçer?