Saygın ve büyük, uluslararası bir finans kuruluşu, Türkiye ekonomisinin astronomi haritasını çıkardı.
"Simülasyon" yöntemiyle, kademe kademe TL'nin değer kaybediş oranlarına göre enflasyonu ve Türkiye'nin kriz risklerini değerlendirdi.
Bu araştırma, özellikle 8 katrilyon borç ödenecek olan Kasım ayına odaklandı.
Türkiye ekonomisi, "zorlu Kasım"ı nasıl aşar?
Kasım ayı için "mahşerin dört atlısı" şöyle saptanmış:
"1-) IMF'ye verilen güvence doğrultusunda borçların GSMH'nın yüzde 80'i oranında kalması.
2-) Faiz dışı bütçe fazlasının en az yüzde 5,5 olması.
3-) İleriye dönük enflasyonun yüzde 76 dolaylarında sürdürülmesi.
4-) Reel faizin ortalama yüzde 16 olması."
Yapılan hesaplamalara göre; Bu öngörülerin gerçekleşmesi büyük olasılık.
Şimdiden o rakkamlar yakalanmış durumda... Daha iyiye de gidebilir.
Türkiye'de kredi riskleri olan bu kuruluşun raporu için şöyle benzetmeler dinledim:
"Kanımızca Türkiye ekonomisi, ani sıçramalar yapmaz. Yani tavşan olmaz.
Ama... Yüksekten düşüp biryerlerini de kırmaz.
Kaplumbağa gibi ağır ağır ilerleyecek, durumunu yavaş yavaş düzeltecektir.
Büyük olasılıkla borçlarını ödeyemez duruma girmeyecektir.
Ama... Zorlukları da kısa sürede geçmeyecek.
Kasım'da bir kriz olasılığı çok düşük."
Kısacası... Manzara "kötünün en iyisi..."
Ancak iki riske dikkat...
Araştırmayı yapan kuruluşun görüşleri şöyle:
"Uzakdoğu ülkelerindeki zorluklar, Japonya'nın gücüyle aşılıyordu.
Şimdi Japon ekonomisi, özellikle bankalar sistemi çöküşte.
Güney Amerika'daki krizler, ABD'nin rüzgarıyla aşılıyordu.
ABD ekonomisi de gerileme sürecinde.
Türkiye gibi - emerging market - denilen - eski adıyla - gelişme yolundaki ülkelerin ekonomileri de Almanya'dan pompalanıyordu.
Almanya'da ekonomik büyüme bu yıl sıfır.
Ekonomik durgunluğun eşiğinde."
Bu üç büyükten kaynaklanan dünya ekonomilerinde durgunluk, Türkiye ve Arjantin'in talihsizliği...
İkinci kaygı ise; "Türkiye'nin iç siyasetinde her an bir krizin patlayabileceği" yolundaki kuşkular.
Siyasi istikrarın ve güvenirliğin bir türlü sağlanamamış olması.
Bundan önceki ekonomik krizlerin hepsinde de abartılı çöküşlerin nedeni "abartılı siyasal krizler"di.
Bu kez de artık böyle kötü bir sürpriz olmamalı.
Yukarıdaki satırlarda yansıttığım hesaplar, "iç siyasette kriz olmamalı" önkoşuluna endekslenmiş.
İşte Bayındırlık Bakanlığı'ndaki vurgun operasyonu bağlamında Anavatan ve MHP arasında soğuk rüzgarların esmeye başlaması, bu açıdan kuşku ve kaygı vermekte.
İhalelerdeki yolsuzluk, vurgun birer polisiye olaydır.
Bunların üzerine gitmek ile hükümette ortaklık ilişkilerini birbirine karıştırmamak gerek.
Enerji Bakanlığı'nda operasyonlar düzenlenirken "bunda MHP'nin katkısı" gibi bir söylemde bulunulmamıştı.
MHP'nin de - eğer ciddi kanıtlara dayanmıyorsa - aynı anlayışta olması gerekir.
Amacını aşan bir durum varsa, Bahçeli, konuyu Yılmaz'la konuşur.
Medya aracılığıyla iç ve dış piyasaları tedirgin edebilecek açık tartışma yerine, kendi aralarında konuşarak adaletin tam tecelli edeceği bir uygulamanın önünü birlikte açarlar.
Siyasal sapmalara da birlikte izin vermezler.
Şu ortamda hükümet ortaklarının çok özen göstermeleri gerekiyor.
Ölçüsü kaçmış tek bir söz, "Hükümet'in sarsıntı geçireceği" izlenimini veren bir tavır, bir ima, ekonomiyi tamamen çökertebilir.
Böyle bir durum için aynı kurumun yaptığı simülasyon çalışmalarında yüzde 400 - 500, hatta yüzde 1000 enflasyona göre tablolar oluşturulduğunu da belirtmeliyim.
İnsanlarımızı daha da yoksullaştıracak bu sorumluluğu kim üzerine almak ister?