Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Bugün “30 Ağustos Zafer Bayramı...”

Çağdaş, laik, demokrat Türkiye Cumhuriyeti’nin müjdesi...

Bugünlerden birkaç satır... (*)

....................

26 AĞUSTOS 1922.

Afyon Kocatepe. Saat 11’di. Büyük taarruz şafak vakti saat 5’te başlamıştı.

Mustafa Kemal hamleleri adım adım takip ediyor, sahra telefonuyla emirler yağdırıyordu. Bir ara diğer komutanların yanından ayrıldı, tek başına, uçurumun kenarına kayalıklara doğru yürüdü.

Dürbünle düşman hattına bakıyordu, dalgın, düşünceliydi. Parmaklarını sigara içer gibi dudaklarına götürdüğü an...

Ethem Tem deklanşöre bastı. Kuvayi Milliye’nin resmi fotoğrafçısıydı. Yedek subaydı.

Mülkiye mezunuydu.

........ tarihimize ve hafızalarımıza kazınan, posterleri basılan, rozetleri yapılan o “anıt fotoğraf”ı çekti.

ZAFER

Yunan Başkomutanı Trikopis esir alındı. 300 subayı, beş bin askeriyle teslim oldu. Uşak’a getirildiler. Bitkin durumdaydı. Mustafa Kemal geldi...

Dostça ellerini sıktı. Vicdanınıza karşı görevinizi yaptığınızı düşünüyorsanız, içiniz rahat olsun, en büyük komutanların bile esir oldukları tarihte yazılıdır, söz gelişi “Napolyon” dedi.

Yunan generalleri bu hiç beklemedikleri yüce gönüllülük karşısında iyice ezilmişlerdi. Trikopis ağlamaklı oldu. “Yaverlerim dahi beni yalnız bırakarak kaçtılar, intihar etmeliydim diye” mırıldandı.

Mustafa Kemal yumuşak ses tonuyla karşılık verdi. “Misafirimsiniz, her bakımdan emin olabilirsiniz, herhangi bir isteğiniz olursa çekinmeden bildiriniz” dedi. İsmet Paşa’ya dönerek emir verdi. “Yorgundurlar, rahat etmelerini sağlayınız.”

Ertesi sabah Trikopis’in İstanbul’daki eşine telgraf geldi, “Kocanızın sağlığı gayet iyi” deniyordu. “Mustafa Kemal’in misafiri olduğu” belirtiliyordu. Trikopis ve diğer Yunan subaylar 1 yıl boyunca Kayseri’de ve Kırşehir’de kamplarda tutuldu.

....... Hemen gönderilselerdi, Yunanistan’da iç hesaplaşma başlamıştı, hepsi asılacaktı. Savaş tamamen sona erene kadar, Yunanistan’da sular durulunca gönderildiler. Böylece, Trikopis ve diğerlerinin hayatı kurtarılmıştı.

...................

Atatürk vefat ettiğinde Trikopis hâlâ hayattaydı.

Yunan basınına konuştu...

“Asrımızın en büyük insanının önünde saygıyla eğiliyorum, kurduğu Türkiye’yi dünyanın başlıca barış odaklarından biri haline getirdi, yeri daima boş kalacaktır, daima aranacaktır” dedi. 1956 yılında ölene kadar, her 10 Kasım’da Selanik’teki pembe eve gitti, Atatürk’ün fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu. 9 Eylül 1922...

Minarelerden ezan sesi yükseliyordu. Mustafa Kemal Belkahve’deydi. İzmir’i seyrediyordu. İşgal edildiği gün bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali sona erdiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı sonlandıran, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i seyrediyordu. Nif’te kendisi için hazırlanan bağ evine gitti, tek kat, taş, penceresiz, buram buram Ege kokan bağ eviydi.

Yorgundu. Yemek getirdiler, yemedi.

Sigara çıkardı. “Biliyor musun İsmet” dedi. “Bir rüya görmüş gibiyim.”

Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya... Çiçekler açıyordu İzmir’in dağlarında.

Yıllar sonra o anı anlatırken, “Sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası, Samsun’dan İzmir’e öyle geldim” diyecekti.

.....................

(*) M. Kemal... Kırmızı Kedi...

Eline, yüreğine sağlık Yılmaz Özdil