Zamanın akışında toplumların psikolojisi için “sinüs-kosinüs eğrisi” metaforu kullanılır.
Bu eğrinin görüntüsünü köşeme koydum.
Bir diğer ifade de “pandül (sarkaç)” teorisidir.
Aslında ikisi de aynı “gel-git” hareketini anlatır.
Birincisi “dikey”, ikincisi “yatay...”
Özü şöyle:
Zamanın akışında toplumlar bir yönetim sisteminin “tepe” ya da “uç” noktasına vardığında bu kez “tam aksi” yöne dönüş yapar.
Orada “tepe” ya da “uç” noktaya ulaştığında gene “tam aksi” yöne hareketlenme olur.
Sadece bir ülkede değil.
Tek bir ülkede bile başlasa kısa sürede diğer coğrafyalara da yansır.
“Küresel” boyut alır.
......................
Dünya siyaset sistemleri şu yaşadığımız yıllarda -ne yazık ki- bireysel özgürlüklerin, evrensel insan haklarının, bunların ekonomiye de yansıdığı “liberalizmin” inişe geçtiği bir “ters yönde” hareketlenmeyi göstermekte.
Ama...
Bunu tahlile geçmeden önce yazının ilk satırlarında anlattığım teoriyi somutlaştırayım.
HHH
Kralların egemenlikleri “Tanrının emaneti” olarak kabul edilen, halkların da bunu içselleştirdiği yüzyıllar “sinüs-kosinüs” dalgasının “tepe” ya da sarkacın “uç” noktasına vardığında geri dönüş hareketini başlatan bir olayı hatırlayalım.
1789 Fransız İhtilali...
Krala karşı tam bir halk isyanıydı. Krallık kanlı bir şekilde yıkıldı.
Gerçi...
Çok uzun sürmedi.
Daha sonra imparatorluğa dönüştü ama Fransız İhtilali’nin “hukuksallık, kardeşlik, eşitlik” sloganı bütün Avrupa’ya tohumlarını saçtı.
Hatta...
Amerika’ya da.
HHH
Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da “diktatörlerin” damgasını vurduğu süreçtir.
Sovyetler Birliği’nde Stalin, dünyayı yangın yerine çeviren Nazi Almanya’sının lideri Hitler, İtalya’nın faşist lideri Mussolini.
HHH
İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel hareketlenme gene ters yöne geçti. “İnsan hakları, özgürlükler, hukuk, meşruiyet, eşitlik” kutsallık kazandı.
Buna paralel olarak “liberal ekonomi” de kutsandı.
Öyle ki -Japon kökenli- Amerikalı düşünür Fukuyama bu “kutsamayı” artık değişmeyecek “son” olarak ilan etti.
Bu tezini işleyen “Dünyanın Sonu” yapıtı “çağın İncil’i” gibi algılanıyordu.
.......................
Yaşadığımız yıllarda “liberalizm” küresel anıtı çatlamakta, boyaları dökülmekte.
Halklar “sağa” kaymakta.
“Evrensel insan hakları, evrensel özgürlük kavramları” dar kalıplarda seçiciliğe gerilemekte.
Özellikle Batı demokrasilerinde bu hareketlenme “yabancı düşmanlığına / yabancıları dışlamaya” yönelmekte.
Ekonomiler de “sınırların geçirgenliğinden, küresel serbest ticaretten, ülkelerin korumacılığına” deri değiştirmekte.
Avrupa’da “sağ partiler ve liderler” yükselişte.
ABD ise Trump’ı başkan seçerek “sinüs-kosinüs eğrisinde” ya da “sarkaç hareketinde” ters yöne hareketlenmenin son ve çok belirleyici örneği.
“Yabancıları sınır dışı” etmek vaatleri, “İslamofobi” ve “Meksika’ya duvar çekmek” taahhüdü... ABD dışında yatırım yapan sermayeye meyve sopasını göstererek daha Beyaz Saray’a geçmeden bile başta Ford olmak üzere sermayeyi içte yatırım
yapmaya yöneltmesi...
......................
Türkiye’deki anayasa değişikliği, anayasanın Cumhurbaşkanı’na büyük yetkiler veren içeriği, bunun Meclis’ten geçmekte oluşu, referandum ibresi için öngörüler yukarıda anlatmaya çalıştığım küresel dalgadaki ya da sarkaçtaki yön değiştirme dikkate alınarak da okunmalı.