Bodrum’un karşısındaki Kardak Kayalıkları Türkiye ile Yunanistan arasında çok ciddi bir krize neden olmuştu.
İki ülke arasında sıcak savaşa ramak kalmıştı.
İşte bu olayda “ABD’nin hinliği” diyebileceğimiz, gizli kalmış, sanki “görünmez mürekkeple yazılmış (!)” çok önemli satırlar okudum.
Meğer...
Kardak Kayalıkları etrafındaki hücumbotlar ve açık denizdeki savaş gemileri çatışmaya girseler, birbirlerine füzeler gönderseler bile hepsi
“karavana atışlar” olurmuş.
Yani boşa...
Çünkü ABD teknolojisi bu konuda
-gizli- önlemler almış.
Hâlâ geçerli olan bir kural şu ki...
“ABD istediği an, NATO üyesi bütün ülkelerin ateşleme kabiliyetini bloke edebiliyor... Avare kasnak hale getirebiliyor...”
Böylece Rusya S-400 füzesavar savunma sistemine ABD’nin kesin karşı çıkışı bir anlam boyutu daha kazanıyor.
KAYALIKLAR KRİZİ
“Amerika’nın hinliğini” anlatmadan önce Kardak krizini hatırlayalım...
Lozan Antlaşması Ege’deki adaların hangilerinin Yunanistan’a ait olduğunu isim isim sıralamıştı.
Üzerinde iskân olmayan kayalıkların aidiyeti Türkiye ve Yunanistan arasında görüşmelerle belirlenecekti.
“Kayalık” deyip geçmeyelim.
Bunların da “karasuları” var.
O nedenle, Ege sularının paylaşımında kayalıklar bile önemli.
Yıl 1996...
İşte onlardan biri olan Kardak Kayalıklarına Yunanistan bayrak dikmiş, asker çıkartmıştı.
Bir bayrak ve 8-10 asker sayıca çok az ama görmezden gelinemezdi.
Ortak hükümetin Başbakanı
Tansu Çiller’di.
“O bayrak inecek, o asker gidecek” emrini vermişti TSK’ya...
Yunanistan ise kayalıkları terk etmemek için direniyordu.
İki ülke savaşın eşiğine gelmişti.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin kayalıklardaki Yunan güçlerini çıkarıp atması için düğmeye basılmadan önce MGK’da son bir tavır fikri oluştu.
Fikrin sahibi Dışişleri Müsteşar Yardımcısı, Büyükelçi merhum İnal Batu’ydu.
“Türk deniz komandoları gece motorla Kardak’a yaklaşacak ve sonra su altından yüzerek yandaki kayalıklara çıkacaktı.
Orada konuşlanacak ve Türkiye bayrağını dikecekti.”
Bu formül Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum Oramiral Güven Erkaya tarafından olgunlaştırıldı, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından da benimsendi.
ABD DIŞİŞLERİ DEVREDE
Bundan sonrasını siyasetçi ve dönemin Dışişleri Müsteşarı, Büyükelçi Onur Öymen’in kitabından yansıtayım. (*)
6 Şubat 2017’de, Kardak krizinin 20. yıl dönümü bağlamında BBC’de yayınlanan programdan...
.................
Onur Öymen: Krizin yoğunlaştığı
30 Ocak gecesi ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke bana telefon etti.
Sanırım gece 2’ydi.
“Türkiye’nin Kardak’a asker çıkarmayı planladığını duyduk” dedi.
Ben de “Hayır, böyle bir plan yok, askerler zaten orada” dedim.
Holbrooke da “Hattın ucunda Yunan Dışişleri Bakanı Theodore Pangalos var, durum ciddi. Nasıl çözebiliriz?” diye sordu.
Sabaha kadar beni birkaç defa daha aradı ve sonunda “Yunanistan’ın -Türkiye’nin de aynısını yapması karşılığında- kendi askerini çekmeyi ve bayrağı indirmeyi kabul ettiğini” söyledi.
Sabah 5’te anlaşmaya vardık.
Askerler çekildi,
bayraklar indirildi ve kriz
bir süreliğine dindirildi.
O günleri hatırlıyorum da hepimiz gergindik.
Askerler çekilip, bayraklar indirilince iki ülkede de insanlar derin nefes almıştı.
Topyekûn savaşa dönüşebilecek vahim durumun eşiğinden dönülmüştü.
Komandolar kayalıklara botlarla yol alırken bir süre Deniz Kuvvetleri’nin korumasındaydı.
NEW YORK’TA YEMEK DAVETİ
Oysa...
Gerçek hiç de bizim kaygı duyduğumuz gibi değilmiş.
Nedenini Öymen’in satırlarından sunayım.
Theodore Pangalos yıllar sonra
Holbrooke’la yaptığı görüşmede döneme ilişkin anısını anlatıyor...
Pangalos: Yaklaşık 6 yıl sonra, New York’ta Holbrooke ile bir araya geldim.
Beni öğle yemeğine götürdü.
O dönemde yaşananları konuşuyorduk.
“Türkler ve Yunanlılar için çok tehlikeli olan o gece, bir şeyden dolayı çok mutluyum, en azından hiç kimse ölmedi” dedim.
Holbrooke gülümsedi ve “Yoo, Theodore, zaten hiç kimse ölmeyecekti” dedi.
Ben “Nasıl olur, Türklerle karşı karşıya gelmiştik?” diye sorunca, Holbrooke, “Amerikan gemileri, Amerikan mühimmatları ve Amerikan istihbaratıyla karşı karşıya geliyorsunuz. Bizim Türkiye ile Yunanistan arasındaki iki küçük gemimiz sizin teknolojik ve elektronik görüşünüzü bozacaktı, dolayısıyla sizlerin fırlatacağınız füzeler yalnızca balıkları öldürürdü. Başka bir şey değil”
diye yanıtladı.
Bunları okuyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Meğer boşuna kaygılanmışız, savaş ve olası sonuçları için yorumlar yapmışız.
“Ekonomik yıkıntılar onlarca yıl onarılamaz” gibi değerlendirmeler dinlemişiz.
Bütün kayıp Ege’de birkaç yüz ya da birkaç bin balık olurmuş!
...............
Milli silahlar, milli yazılımlar bu tarih sayfasına tutulan ışıkla bilinçlerimize kaydedilmeli.
S-400’ler için ABD’nin katı tavrı -belirttiğim gibi- bir izah boyutu daha kazanıyor.
...................
(*) Onur Öymen: BASKILARA DİRENİRKEN, Bir Cumhuriyetçinin Siyaset Anıları, Remzi Kitabevi - 2020