Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mektupları ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Çakıcı için “Dava arkadaşım” gibi söylemleri siyaset gündeminin “harareti yüksek” yeni konusu.

CHP’nin hukukçuları olayı yargıya taşıdılar.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in TV’de yaptığı açıklamaya göre savcılık soruşturmaya başlamış.

Akşener, iktidar zirvelerinin sessiz kalmasını eleştirdi.

Önümüzdeki günlerde konunun TBMM’ye de götürüleceği, tartışmaya açılacağı anlaşılıyor.

ANILAR

Haberin Devamı

Siyasette “Kılıçdaroğlu olayı” bir ilk.

Ama...

Başka anılar var...

İsim vermeden bir kaçını yansıtayım.

Uzunca bir süre önce Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinin Genel Yayın Yönetmeni’ne bir telefon gelir.

Telefonun ucundaki “dönem âleminin en ünlü ismidir.”

Gazeteciden “kendi aleyhine yapmakta olduğu bir yayının durdurulmasını” ister.

Yoksa...

Genel Yayın Yönetmeni için hiç de iyi olmayacaktır.

“Kalemini kırarım” gibi bir tehditte bulunulur.

Genel Yayın Yönetmeni zeki ve kelimeleri iyi kullanan bir meslektaşımız.

Şöyle cevap verir...

“Anladım...

Ben de, siz de mesleklerimizin gereğini yapacağız...”

Yani...

“Ben gazeteci olarak sansür uygulamam, bu benim mesleğimin gereğidir. Siz de kendi mesleğinizin gereğini yapacağınızı söylüyorsunuz...”

Karşı taraf bir şey söylemeden telefonu kapatmış.

................

Bir anı da benden...

1980’li ilk yıllardı.

Güneş gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni’ydim.

“Âlemin en büyüğü telefon etti.”

Sert bir ses tonuyla “gazetenin bütün reklamlarını bir yakınına ait reklam şirketinden geçirmemi” söyledi.

Banker Kastelli kaçmıştı.

Ekonomi duraklamıştı.

Biz de reklam harcamalarını kesmiştik.

Bu nedenle “hiçbir ajansla çalışmadığımız, reklamları kestiğimiz” cevabını verdim.

“Ben söyleyeceğimi söyledim, gerisini sen bilirsin” dedi, telefon kapandı.

Tesadüf, o sırada odamda kolu her yere uzanan bir dostum vardı.

Bu telefon konuşmasına tanık olmuştu.

“Merak etme hallederim” dedi.

Gerçekten de ertesi gün “Bir yanlışlık olmuş kusura bakmasın” mesajı geldi.

SAKIP SABANCI’NIN KARTI!!

Haberin Devamı

Âlemin büyüğü bir başkasından anı...

1970’li yıllarda Divan Oteli’nin barı akşamüstleri buluşulan bir mekândı.

Hürriyet’in o zamanki sahibi Erol Simavi her akşamüstü Divan Bar’a gittiği için mekân “bir çekim merkezine” dönüşmüştü.

Zaman zaman yazıları sebebiyle hapse girmiş ünlü gazeteciler de Divan Bar’ın müdavimiydiler.

“Âlemin” büyük isimleri hapishane koğuşlarında tanıdıkları o yazarları arada bir Divan’da ziyaret ederlerdi.

“Farklı bir dünyanın ilginç söylemlerine” tanık olurduk.

İşte onlardan biri...

Ünlü gazeteci yazarın hapisten “tanışı” anlatıyor:

Polis ikide bir evime baskın yapıyor.

Gömme dolaplarımı, duvardaki kütüphanemi bile söküp arkasında silah ya da uyuşturucu arıyor.

Çocuklarıma, eşime ayıp oluyor.

Çünkü...

Bizim artık o taraklarda bezimiz yok.

Bir ticarethane açtım.

“Ev eşyası satıyorum. Geçimimizi böyle sağlıyorum.”

Ünlü gazeteci dostumuz soruyor.

“Madem o taraklarda bezin yok, neden iş yerini, evini polis hâlâ basıyor?”

Cevap hem gerçekçi hem de kara mizah:

“Polis cüzdanımda bir kartvizit bulmuştu.

Haberin Devamı

Meğer o kartvizitin sahibi İtalyan polisi tarafından aranıyormuş.

Polis bana soruyor...

‘Bu adamla senin ne ilişkin var?

Yoksa sen de onun yasa dışı işlerinin Türkiye ayağı mısın?’ ‘’

Ben de anlatıyorum ki...

Adamla hiçbir ilişkim yok.

O zaman üstüme geliyorlar...

“Bu adamın kartviziti sende ne arıyor?”

Anlatıyorum ki “Biz mahkûmiyetlerimiz bittiğinde hapisten çıkarken birbirimize kartlarımızı veririz. Âdettir bu...

O adam da bana vermiş.

Ben de kartımı ona vermiş olabilirim.

Ben hapis yatmış bir adamım.

Benim cüzdanımdan Sakıp Sabancı’nın kartı çıkacak değil ya...” ‘

...................

Bizim gazeteci milletinde ve siyasetçilerde böyle anılar çoktur.

...................

Alaattin Çakıcı’nın hapisten çıktıktan sonra hâlâ yasa dışı işler âleminde olduğuna dair bir kanıt, bir işaret bilmiyorum.

Böyle bir iddiada bulunmam.

Ancak...

Atatürk’ün kurduğu parti CHP’nin Genel Başkanı için yazdığı satırlar demokrasinin çıtasını yükseltmiyor.

2020 Türkiye’sinde iktidarın kamuoyuna söz verdiği hukuk reformunda Kılıçdaroğlu’na yazılmış satırlar yer bulabilir mi?

Yazının başlarına dönecek olursak, “Kılıçdaroğlu görevinin gereğini yapmaya devam edecek...”

Bu mektup olayının bizzat yazarı tarafından onarılması ve hukuk reformu yolunda kaza yaşanmaması gerekir.