Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın da sorunu “yabancılar...” Türkiye’de olumsuzluk yükselişe geçiyor ama Avrupa’da bu süreç çoktan yaşanmakta.

Popülist, yabancı düşmanı partilerin oyları yükselirken, merkez partiler oy kanaması geçiriyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Hitler’in sağcı ve insan haklarını “soykırıma” varacak kadar vahim ihlallerine tepki dalgaları kabarmıştı.

Bu nedenle “sosyal adalet, insan hakları, sosyal devlet, laisizm/sekülarizm” değerlerini savunan “sosyal demokrat partiler” uzun sürelerle iktidar oldular.

Ama...

Özellikle, üçüncü dünya ülkelerinden göçler son yıllarda bu duyarlığı aşındırdı.

Yerli nüfus işlerini göçmenlere kaptırmanın ve ekonomik olarak güven kaybının faturasını yabancılara çıkartmaya başladı.

Buna göçmenlerden çok küçük de olsa bir kesimin terör ve şiddet üretmeleriyle oluşan olumsuz psikoloji de eklendi.

“Tereddütler” zamanla “yabancı düşmanlığına” evrilirken, sağ partiler geometrik diziyle oy artırma sürecine girdi.

Liderler de bu zihniyetin ürünü oldular.

Tipik örnek “Göçmenlere karşı güney sınırımız boyunca Meksika’yla aramıza duvar öreceğim” diyen Trump’ın Başkan olmasıdır.

Fransa’da sağcı lider Le Pen’in sıçrayışı da öyle...

İngiltere’de Brexit oylaması da “AB’de kalırsak Türkler serbest dolaşımla gelecekler” söyleminin yoğun kullanımıyla “HAYIR” sonucuna ulaşmıştı.

....................

Göçmen dalgalarının bir diğer etkisi de “küreselleşme” sürecine vurduğu darbedir.

Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri kendi içlerine kapanan bir tür “korumacılık” dönemine geçmekte.

Trump’ın “Önce Amerika” söylemi bu akımın simgesidir.

Çin’e karşı ABD’nin getirdiği vergiler... Hatta AB’ye de buna benzer uygulamaları ister istemez diğer Batı ülkelerini de etkilemekte.

İngiltere’nin AB’den ayrılması da küreselleşmede büyük ve derin bir fay kırılması oldu. İngiltere yeniden “ada devleti” konseptine dönüş yapmış bulunuyor.

Almanya, üye ülkelerin dev mıknatısı olmasa Avrupa Birliği de çözülür.

Gene de AB’nin yükselişte olan sağ partileri halklarına “Önce bizim ülkemiz, bizim milletimiz” diye seslenerek “korumacılık” ve “sınırları yükseltme” mesajları vermekte.

....................

Burada ilginç olan şey, nehir sularının tersine akma görüntüsüdür.

Liberalizmin ve küreselleşmenin şampiyonu ABD ve Batı “korumacılığa, sınırlarını yükseltmeye” yönelirken, Rusya ve Çin “küreselleşmeyi, küresel ticaret serbestisini” savunmaktalar.

...................

Ve Türkiye...

Para sistemi, ithalat ve ihracat serbestisi, küresel ticaret, liberal ekonomi kodlarıyla, kurumlaşmasıyla Türkiye bunlardan etkileniyor mu?

Etkilenmediği söylenemez.

Üstelik zaman zaman özel yaptırımlarla da -Rusya’nın bir süre uyguladığı- karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye’nin yararı “küreselleşme, liberal ekonomi, serbest ticarette...”

Buna karşın göçler, özellikle Suriye’den 4 milyona yaklaşan göç ekonominin ve sosyal yapının taşımakta çok zorlandığı, ağır bir yük.

Bunun siyasete de yansımaları oluyor. Son İstanbul seçim sonuçlarında “Suriyeli göçmenler” ekonominin yanı sıra ilk iki faktörden biri.

Başka illere kayıtlı olan ve İstanbul’da kaçak olarak yaşayan Suriyelilerin legal yaşam yerlerine gönderilmeye başlanması bunun kanıtı.

..................

Dünya tarihinin sayfalarında herhalde küresel göç dalgaları bir kırılma noktası, bir başka dönemin miladı olarak yer alacak.