Taliban 20 yıl sonra “Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” kuruyor.
Başında da Mohammad Khalid adında -adı az bilinen- bir din adamı.
Dünkü W. P.’ye (Washington Post) göre, “Taliban tarafından dağıtılan İngilizce yeni atananlar” listesinde bu “Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” tercüme edilmeyen tek isim...
W.P.’ye konuşan iki Taliban üyesi “Mohammad Khalid’in Şeriat Hukuku’nda çok bilgili bir din adamı olduğunu” söylemişler.
Onlara göre, “Bakanlığın kendi özel yetkilileri olacak. Ancak bunlar polis veya asker olmayacak.”
Bakanlığın görev tanımı ise “Fazilet ve ahlak öğretilerini tebliğ etmek, insanları kötülüklerden ve haramdan sakındırmak.”
Gazeteye konuşan o Taliban mensuplarına göre, “Topluma bu öğretilerin uygulanmasında güç kullanılması beklenmiyor.”
Bir Afganistan klasiği
1996’dan 2001 yılına kadar Taliban yönetiminde çok sert ve katı uygulamalar dayatan Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı ABD işgali sonrasında dağıtıldı.
Afganistan’ın yeni Devlet Başkanı Hamid Karzai bu bakanlığın yerine Hac ve Din İşleri Bakanlığı’nı kurdu.
Ancak...
Afganistan’daki muhafazakâr gruplar bastırınca, Karzai, 2006’da bir de Faziletin Teşviki ve Ahlaksızlığın Cesaretini Azaltma Dairesi’ni kurmak zorunda kalmıştı.
“Dini polislik” ise Taliban yönetiminden daha önce de vardı.
Gene Taliban’dan önce 1992-1996 yılları arasında Burhaneddin Rabbani hükümeti döneminde Fazilet Bakanlığı vardı.
Taliban gelince bu bakanlığın işlevi genişledi. Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme adını aldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü bu kuruluşu “keyfi suistimallerin, kötü şöhretli sembolü” olarak tanımlıyor.
Görülüyor ki Taliban’dan öncesi yıllara da uzanan böyle bakanlıklar ve kurumlar, kökü devrimler olan bir Afganistan klasiği.
Fazilet ve Ahlaksızlığı Önleme Genel Başkanlığı daha önceki logosu.
Ahlak zaptiyesi
Stanford Üniversitesi Afganistan tarihçisi Robert Crews “Bu bakanlık Taliban rejiminin yüzüydü. Bütün diğer kurumlar arasında liderliğin öncelik verdiği kurumdu” diye yazmıştı.
Sokaklarda devriye atmak, namaz
vakitlerinde dükkân kapatmak...
Müzik dinlerken yakalananları dövmek, dans edenleri, uçurtma uçuranları, Batı tarzı saç kestirenleri cezalandırmak, kadının erkek vasi olmadan dışarı çıkmasını önlemek, kızları okuldan, kadınları iş yerlerinden ve kamuoyundan uzak tutmak...
İşte bu bakanlığın bir önceki Taliban yönetiminde görevlerinden bazıları.
Mazi kalpteki yara
Gerçi son 20 yılda yetişen nesiller böyle bir korku filmi içinde olmadılar, fakat büyüklerinden defalarca o kâbus gibi yılları dinlediler.
O karanlık mazi Afgan toplumunun ve özellikle Kabil gibi büyük şehirlerde yaşayanların travması...
Şimdi Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı ile birlikte şu soru işareti zehirli bir yılan gibi içlerinde kıvrılıyor.
“Gene mi?”
Birçok Afgan, “Taliban’ın değiştiği yolundaki söylemlere, ılımlı vaatlere” kuşkuyla yaklaşıyor.
Bununla beraber, cesaret gösteren kadınlar iş yerlerine gitmeye başladılar.
Sokağa -tedirgin olsalar da- çıkıyorlar.
Taliban’ın hayreti
Ancak...
Asıl elleri tüfekli, uzun saçlı, uzun sakallı Taliban savaşçılarının “şaşkınlık içinde olmaları da ilginç.”
“Sokaklara dökülüp protesto gösterileri yapan kadınlar...
Onların silah zoruyla bile geri adım atmayışları...”
Washington Post’a göre Taliban savaşçıları hayretteler, şaşkın durumdalar.
Genel hava “Taliban’ın ılımlı vaatlerine rağmen değişmelerinin mümkün olmadığı...”
Bununla beraber...
Taliban’ın eli serbest değil.
Çünkü...
Taliban yönetimi gelir kaynaklarından yoksun. Dışarıdan yardıma, yatırıma, tıbbi ve insani yardıma ihtiyacı var.
Milyarlarca doları ABD bankalarında dondurulmuş vaziyette.
Eğer “ılımlı vaatlerini tutmazsa, ekonomik çöküntü altında kalacağını biliyor.”
Diğer ülkeler tarafından “Taliban Devleti’nin (Emirliğin) resmen tanınması” olmazsa olmazı.
.........
20 yıldır sürdüğü serbest yaşama alışkın toplumu, deli gömleğinin içine sokamayacağının da farkında olması gerekir.
Hele bir de “ekonomik sefalet artı pandeminin ölüm dalgaları...”
..........
Bu koşullarda Taliban “kadınlara spor yapmasını yasaklamak gibi bazı şeriat kurallarını dayatmakla” birlikte “asıl olarak mengenelerini kullanmaktan” kaçınacaktır.
Öte yandan, başta ABD olmak üzere Batı’nın da “Taliban’ı Rusya ve Çin ikilisinin kollarına terk etmek” işine gelmez.
Daha esnek olacaklardır.
7. SANATTA DEVRİM
Fransız aktör Jean-Paul Belmondo’nun ölümü bir “yıldız” değil, “kuyruklu yıldız kayması...”
Yerkürede yankıları sürüyor.
Hâlâ dünya medyasının ilgi odağında.
..........
21 yıl boyunca filmleri sistematik olarak 1 milyon izleyiciyi aştı.
Fransız gişelerinin egemeniydi.
İngiliz gazetesi The Guardian onun için şöyle yazdı:
“Belmondo özünde bir Fransız yıldızıydı.
İngilizce öğrenmek ve daha önceki kuşaktan Fransız oyuncular Charles Boyer ve Maurice Chevalier gibi Hollywood’da film çevirmek zahmetine girmedi.”
Doğru...
Belmondo Hollywood’a ilgi göstermedi ama...
Kırık boksör burunlu, kalın dudaklı, burjuva toplumuyla çelişen bu sert, asosyal karakterler oynayan, karizması sınır tanımayan, kayıtsız, anti kahraman adam bir devrimdi.
Bizim çirkin Kral Yılmaz Güney’le paralel kuralları olmuştur.
Belmondo “yakışıklı, bebek yüzlü jönler” dönemine aykırı akımı başlattı.
Ve...
Hollywood onu takip etti.
Le Monde’a göre, “Robert De Niro, Al Pacino, Dustin Hoffman gibi Hollywood filmlerine damga vuran aktörlere Belmondo öncülük etti.”
........
Belmondo ve Seberg (Yıllar sonra otomobilinde ölü bulunmuştu.)
Amerikan dergisi Variety, Belmondo için “Spielberg ve Tarantino’ya ilham veren bir ikon” diye yazdı.
Yatakta gömleksiz sigara içen, çarşafların altında sevişen, her seferinde son filmiymiş gibi oynayan, güzel ve içten gülen, özgüveni yüksek, çelik bedenli bir adam. Çoğunluğu “huysuz” dünyamız insanlarına “sürekli iyimser Belmondo’nun yaşam sevinci, bulaşıcı oldu.”
Bir efsane, bir kuyruklu yıldız yok oldu ama Fransız sinema tarihine ebediyen yazıldı.
Al Pacino ve Belmondo...