Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ÖNCE bir ayıbın altını çizeyim.  Onlar “özürlü” değil, “engelli.”
Çünkü “özür” bir hatayı, bir yanlışı yansıtır.
Oysa...
“Engel”, bir durumdur.

Engelsiz gece

Türkiye’deki 7 buçuk milyon engelli yurttaşımızı bu “yargılayıcı” deyimle üzmeyelim.
Pazartesi Akatlar MKM’de “engellilerle dayanışma” gecesi nasıl da duygu yüklüydü.
Galatasaray Tekerlekli Basketbol Takımı’nın Kıtalararası ve Avrupa Şampiyonluğu kupasını “namağlup” unvanıyla birlikte kazanması bağlamında tüm Türkiye engellilerini kapsayan bir etkinlikti.

Empati ve engelleri kırmak
ÜNLÜ yönetmenler, engelliler eksenli 60 saniyelik filmler yapmış.
İkisini yansıtayım...
Tekerlekli sandalyede Ali Koç... Arkasındaki kolluklardan çekerek bir yardımcı geri geri adımlarla 100-150 basamak merdivenli sokakta Ali Koç’un oturduğu tekerlekli sandalyeyi yukarı tırmandırıyor. Merdivenlerin sonuna gelindiğinde ekranda bir yazı beliriyor:
“Kendinizi onların yerine koyunuz...”
Hepimizin bu empati terapisini yapmamız gerek.
Galatasaray’ın bu inisiyatifinde Fenerbahçe Asbaşkanı Ali Koç’un rol almasına bu açıdan da bakılmalı.

Engelsiz gece

......................
Bu empati kültürü ne yazık ki yeterince paylaşılmış değil.
O kadar ki...
Bazı aileler okul yönetimlerine, “çocuklarını engellilerin olduğu sınıfta okutmak istemediklerini” söylüyorlar.
O zaman hoyratlıklar aşılmalı, kırılmalı.
Buna hepimiz yardımcı olmalıyız.
İşte o geceden bu çizgide bir kısa film daha...
200 metre engelli yarış...
Tabanca patlıyor, atletler müthiş bir süratle ileri fırlıyor.
Az sonra karşılarında ilk engel...
Havalanıyorlar, üzerinden atlayacaklarını sandığımız engeli yıkarak ikincisine koşuyorlar.
O engelin önünde de yükselerek taban darbeleriyle yıkıyorlar.
Ardından üçüncü, dördüncü, beşinci ve diğer engeller...
Final çizgisine vardıklarında geride kırılmış, yıkılmış, çiğnenmiş engeller kalıyor.
Ve... İkinci yarış... Tekerlekli engelliler arasında...
Onlar yarışa başlıyorlar, önlerindeki kulvarlar temizlenmiştir.
Ekranda bir yazı beliyor:
“Bazen engelleri kırmak da gerekebilir.”
Evet...
Engelleri kaldırmamakta direnen hoyratlık egemen olursa, bizler o engelleri kırmalıyız.

ALTIN YÜREKLER

Engelsiz gece

TESYEV’in (Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı) düzenlediği gece için iki altın yürekten söz etmek isterim.
Önce Vakfın Başkanı Yavuz Kocaömer...
Vakfı, 40 kurucu üyeyle birlikte hayata geçirdi.
Kocaömer’in misyonu, bir dağı yerinden oynatmak kadar zordu.
Onun yüreğine ilk kıvılcımlar engelli bir kardeşle birlikte büyüdüğü yıllarda düşmüştü.
Bu ateş, zamanla alevlere dönüştü.
Vakıf, tekerlekli sandalye alıyor, tedavi giderlerini karşılıyor, protez taktırıyor, meslek kazandırıyor, psikolojik yardımla özgüven terapisi uyguluyor. Çeşitli dallarda spor etkinlikleri düzenliyor. Takımlar halinde şampiyonalar düzenliyor.
İşte GS Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı’nın namağlup unvanla Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu...
O başarının arkasında da bir melek var: Dilara Endican... Böyle sivil toplum liderlerinin çoğalması ve bizim de onlara özen göstermemiz gerek.
Altın yürek deyip de Sezen Aksu’ya satırbaşı açmamak mümkün mü?..
Engellileri de kucaklayan, daha 22 yaşındayken yaptığı şarkı için yürek ister...
O gece görme engelli iki kardeşle birlikte de söyledi.
Kerim ve Selim Altınok görmeyen gözlerle hukuk fakültesini bitirmişler, yüksek lisans ve doktora yapmışlar. Sonra konservatuvar şan bölümünden mezun olmuşlar.
Ne de güzel söylüyorlardı.
Engeller elde, kolda, bacakta, gözde değil, asıl en sağlıklıların bile beyinlerinde...