Çalışma odamın duvarında benim için "çok özel" 3 belge asılıdır. Bunların birinde - özetle - ; "Americares'in Türkiye'deki 17 Ağustos 1999 depremi bağlamında, yardımların sağlanması ve yerlerine ulaştırılması için gösterdiği çabalar nedeniyle Güneri Cıvaoğlu'na verilen onur belgesidir" diye yazar. Americares, yönetiminde Başkan Bush'un annesi Barbara Bush'un da bulunduğu, dünyanın en büyük sosyal kuruluşlarından biridir. Öyküsü kısaca şöyle...
17 Ağustos depreminden hemen sonra deprem yörelerindeydim. Konuştuğum genç doktorlar, şöyle diyorlardı: "Burası Angola değil. İlacımız, ekmeğimiz var. Bize lazım olan ilaç, kan koyacağımız seyyar buzdolapları, soğuk hava depoları, seyyar jeneratörlerdir. Kan sayımı için counter, taşınabilir röntgen cihazı, hasta başı monitörü ve klorlama cihazıdır. Solunum cihazı, pulvarizatör, su tankı, çöp - atık imha makinaları, böbrek diyaliz cihazlarıdır... 25 yataklı seyyar hastanelerdir." Bunları MİLLİYET'te yazmıştım.
Mayo Klinik'e giden Türk hastaların koruyucu meleği Dr. Sait Tarhan, "Yazını okudum. Americares, yardıma hazır. Hepsini getiriyoruz Türkiye'ye" diye telefon etmişti. Gerçekten... 48 saat sonra Atatürk Havalimanı'na bütün o sofistike tıp aygıtları, dev nakliye uçaklarıyla yığın yığın indirildi. Zamanın Donanma Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya'ya teslim edildi. En etkin şekilde dağıtıldı. Deprem yöresinde yapmakta olduğumuz gezimizde, bu anı yüreğime umut ışığı düşürdü. "Deprem yörelerinde dinlediklerimizi yazmakla acaba bir sonuç alınabilir mi?" kaygılarıma bu arada cevap buldum. Arkadaşlarımın ve benim, yazdıklarımız adına yüreklendim. Acılı insanlarımızı işte bu umutla saatlerce dinledim.
Yöreden izlenimleri satırbaşlarıyla sürdüreyim...
Adapazarı'nda 3 doğalgaz tribün bacası yükseliyor. 18 bin jet motorunun yakıt artığı kadar kirli hava Adapazarı'na, 2 bin ton nitrik asit Sapanca Gölü'ne çökebilir. Önlemi alınmalı. Yazın toz, kışın çamur. Patlamış kanalizasyon yol üzerinden akıyor. Göz - deri alerjisi, solunum enfeksiyonları, astım gibi hastalıklar katlanarak artıyor. Vali "altyapı bu yıl sonuna kadar bitecek" diyor ama Adapazarlılar "aynı yol 4 kez kazılıp örtülüyor. Hem paralar çarçur oluyor, hem de altyapı çalışmaları gecikiyor" demekteler. Kendileri ekonomik sıkıntı içindeyken Vali'nin 4 lüks makam arabası tepki çekmekte. Ayrıca... Siyasetçi, Adapazarlı'nın gözüne gözükmesin.
Düzceli de bir gecede yoksulluğa düşmüş. Onlar da lüks vilayet konağına tepkilerini odaklamışlar. Düzceli'ye, 4 darbe vurulmuş... 17 Ağustos depremi, 12 Kasım depremi, ekonomik kriz, ve nihayet kalıcı konut ihalelerini alan müteahhitler tarafından 4 trilyon TL dolandırılmak....
Düzce ve Kaynaşlı'nın yüzde 95 - 98'i yıkılmış. Alınan krediler, faiz bindirilerek ödenemez hale gelmiş... Onarım ve yapım kredilerinin bir kısmı hala verilmemiş... Kiracılara konut hakkı tanınmamış. Sanayiye gelince... Yüzde 70'i çökmüş... İşçilerin 5'te 4'üne çıkış verilmiş.
Bazen siftahsız kepenk kapatan esnaf, 10'ar metrelik prefabrik ve iskansız dükkanlarda çalışmaya zorlanıyor... Orta hasarlı 5 katlı bina dramı burada da var. Düzce'de de en güzel görüntü, İsviçre'den manzaraları anımsatan Dünya Bankası evleri... Kalıcı konutlar da çok fena değil. Ama... Düzce'yi ve yöreyi yeniden kazanmak için 2 şey gerek.
1-) Yöreye mali milat
2-) Tıpkı GAP'tan Sorumlu Bakan gibi, deprem yöresinden sorumlu bir bakan.
Bilmem yörenin sesini duyarabiliyor muyuz?