Yılmaz Erdoğan yönetiminde genç ekibinin “Çok Güzel Hareketler Bunlar” oyunları bana tam tersini de düşündürtüyor.
Oyunun keyfine limon sıkıyorlar.
Türkiye sahnesinde “Çok Kötü Hareketler Bunlar” sahnelenmekte çünkü.
Yarbay Tatar’ın intihar etmeden önce eşinin eline sıkıştırdığı “son mektup” örneğin...
İlk tutuklanışından sonra aile bir araya gelerek kutlama yemeği için masaya oturuyorlar.
Az sonra “komutanlıktan çağırıldığı” haberi geliyor.
Yarbay Tatar yemeği yarıda kesip gidiyor.
Komutanları onun için “yeniden tutuklanma kararı çıktığını” söylüyorlar.
Gerilime giriyor...
Daha önce yaşadığı hapishane koşullarına daha fazla katlanamayacağını hissediyor. “Cezaevine döneceğime ölürüm daha iyi” diyor ve bunalıma giriyor.
Eşi evdeki 3 tabancayı “yarbayın kendine zarar verebileceği” kaygısıyla saklamıştır ama Yarbay Tatar bir tanesini bulmuş banyoya saklamıştır.
Ertesi gün inzibatlar onu almaya geldiklerinde “tuvalete gitmek istediğini” söylüyor.
Ve tek el silah sesi...
Yarbay Tatar canına kıymadan önce eşinin eline sıkıştırdığı mektupta şöyle yazmıştır:
“Uğur Yiğit’e suikast iddiasında adım geçiyor. Babam öldüğü zaman açık deniz görevindeydim. Komutanım beni arayıp teselli etti. En kötü günümde yanımda olan birinin öldürülmesini nasıl düşünebilirim? Sadece saygı ve minnet duyabilirim.”
Bir insan ölüme giderken yalan yazabilir mi, yalan söyleyebilir mi?
Böyle bir yanlışlığa girmişse, olsa olsa “pişmanlığını” yazabilir.
İnsanın yaşamını ortaya koyması en gerçek “ifadedir.”
Hesabını Tanrı’nın önünde vermiştir.
Yarbay Tatar hukuki statü olarak “sanık”tı...
O halde “suçsuzluk karinesinden” söz edebiliriz.
Çok geç değil mi?
Yaşanan sahnede şu görüntülere kim “Çok güzel hareketler bunlar” diyebilir?
Gerçi, soruşturma ve dava dosyasını bilmiyorum, yargıya da saygılıyım ama satırlarım duygularımı ve sezilerimi yansıtmakta.
Suikastın esrarı
Siyaset sahnesinden repertuvara devam...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a “suikast” iddiası ortalığı karıştırdı.
Ancak...
İddia ile sonrası biribirini dengelemiyor.
İddia ağır, sonrası hafif...
Öyle ya “suikast” çok vahim bir suçlama...
Daha vahimi “suikast” zanlılarının bir albay ve bir binbaşı olmaları...
Daha daha vahimi binbaşının yakalanırken yutmaya çalıştığı kâğıtta Bülent Arınç’ın evinin krokisi varmış.
Gizli servis ve polis Arınç’a bu konuda bir saat bilgi vermişler.
Sonra ne olmuş?
Zanlı albay ve binbaşı serbest bırakılmışlar.
Bu kadar vahim bir suç girişimi varsa zanlıları nasıl serbest bırakılır?
Eğer böyle bir suç varsa, zanlıların serbest bırakılmaları izah edilemez.
Eğer suç yoksa o halde TSK’nın kurumsal kimliğini yıpratacak böyle bir “yakalama” olayı nasıl üretilir?
Medyaya nasıl servis edilir?
“Çok güzel hareketler mi bunlar?”
Ortalık “suikast” söyleminden geçilmiyor.
Patrik Bartholomeos’a “suikast” iddiası da gündeme son düşenlerden.
..........................
Ve?son olarak Ezine jandarma komutanı üsteğmenin intihar haberi geldi...
Rahmet diliyoruz ama, 8 ayda sekiz rütbeli subayın intiharı düşündürücü.
SUYUN RENGİ
Gerçekten “çok güzel hareketlere” geçiş yapalım.