Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

17 Ağustos 1999 deprem gecesinden bir not:

Cumhurbaşkanı Demirel’in İstanbul’daki evi.

Sabaha karşı 3’te deprem vuruyor.

Elektrikler kesiliyor.

Demirel de karanlıkta kalıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın dünyayla bağlantısı kopuyor.

Telefon yok, televizyon yok!

Aradan 2 saat geçiyor.

Demirel, ancak saat 05.00’te bulduğu pilli bir radyodan deprem felaketiyle ilgili ilk haberleri dinliyor.

Telefon bağlantısı yine yok.

Aradan 4 saat geçiyor.

Cumhurbaşkanı Demirel dış dünyayla ilk telefon konuşmasını ancak sabah 7’den sonra yapıyor.

Haberin Devamı

İsmet Solak 23 Ağustos tarihli Hürriyet’te bu satırları yazmış.

Düşünün...

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin 1 numarası 4 saat boyunca dünyadan kopuk.

Çünkü telefon sistemi çökmüş.

Demirel devletin tahsis ettiği yazlık çalışma konutunda (Huber Köşkü’nde) değil, Etiler’deki mütevazı apartman dairesinde kalıyordu.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de telefon sistemi felç olduğu için talimatlarını televizyon aracılığıyla veriyor.

...................

Dünkü depremde cep telefonları gene çalışmıyordu ama hiç değilse Whatsapp üzerinden sesli, görüntülü ve yazılı olarak haberleşebildik.

Devlet yöneticilerinin ise zaten böyle bir sorunu hiç olmadı.

...................

Peki, büyük depremden 20 yıl sonra İstanbul’un depreme hazırlığı için de aynı -göreceli olsa da- pozitif gözlemler yapabiliyor muyuz?

Ne yazık ki yürek rahatlığıyla buna “evet” cevabı vermek -istiyor olsam da- mümkün değil.

Depremi izleyen saatlerde gazeteye gelirken yol kenarlarındaki yeşil alanlar ailelerle doluydu.

İnsanlarımız tedirgindi.

Geceyi bu yol kenarındaki yeşilliklerde, parklarda geçireceklerin sayısı çoktu.

Okullar tatil edilmişti ama binalar güçlü değilse bu birkaç günlük tatilden sonra o sınıflara girmeyecekler mi?

..................

Gene de coğrafya İstanbullulara “Her şey çok karanlık değil” mesajını veriyor.

Şöyle ki...

24 Ağustos 1999’da şöyle yazmışım...

Büyük deprem olsa dahi, tahribat için üç etken önemli:

1- DEPREM MERKEZİNE UZAKLIK: Adalar dahi en yakın olası bir deprem çukurundan 4 - 5 kilometre uzaklıkta.

Haberin Devamı

Maltepe, Dragos, Kartal, Pendik, Göztepe ise en yakın sahil şeridi olduğu halde, en az 10 - 12 kilometre uzakta.

Sarıyer 35, Maslak 30, Etiler 25 kilometre...

Taksim, Ataköy gibi semtler de çok uzakta.

Mesafenin önemini ve Adalar dahil tehlikenin azlığını belirtmek için İzmit, Yalova, Gölcük, Adapazarı gibi yörelerin tam fay hattı üzerinde olduğunu... 150-200 metre eninde bir şeridin, bu yörelerin tam altından geçtiğini belirtmeliyim.

150-200 metre nerede?.. 4-5 ya da 10 - 12... 25-35 kilometre uzaklıklar nerede!...

İstanbul’un mesafe şansı önemli.

Ayrıca...

Marmara çukurlarında deprem olacak diye bir kesinlik yok.

2- ZEMİN FAKTÖRÜ: İstanbul’un büyük bölümü sağlam zemin üzerinde.

Hatta...

Fay hattına ve onun olası kırılmayı yaptığı çukura yakın olan Adalar ve Anadolu sahili dahi sağlam bir zemine oturmuş.

Genellikle kayalık.

Taksim, Etiler, Maslak, Sarıyer de öyle...

Ataköy, nispeten orta derecede sağlam bir zemine sahip.

Avcılar ve çevresi ise ne yazık ki kaygan zemin.

Ama ikisi de uzakta.

Haberin Devamı

3- YAPI FAKTÖRÜ: Üçüncü etken ise binaların depreme dayanıklı yapılıp yapılmadığı, deprem katsayısına uygun demir ve çimento kullanımı, zemine göre temel kolon ve kiriş tasarımı...

Bu konularda çok parlak değiliz.

Deprem Yönetmeliği’nin uygulamaya başlama tarihi henüz çok yeni.

Daha önce kullanılan normlar ise, demir ve çimento ne kadar fazla kullanılmış olursa olsun, yeni deprem mühendislik hesapları henüz bilinmeden uygulandığı için çok parlak değil.    

....................

Biz İstanbul’a gereği kadar özen gösteremedik, İstanbul’u hazırlayamadık ama doğa ve coğrafya biraz olsun İstanbul’a insaflı. Ayrıca...

Coğrafya “insafının infaza dönüşmemesi” için “zaman şansı” da veriyor.