Yaşamak denilemeyeceğine göre bu hükümet, sadece ömrünü dolduruyor.
Ya sonra?..
Türkiye insanının arayışlarına cevap vermeyi amaçlayan siyasi parti girişimleri var.
Örneğin merkez sağda Mehmet Ali Bayar, lomomotif olacağı düşünülen isim.
Washington Büyükelçiliği Müsteşarı... Daha önce Demirel Cumhurbaşkanı'yken Çankaya'da başdanışman... Adalet Partisi hükümetlerinde bakanlık ve partinin genel sekreterliğini yapmış olan Nuri Bayar'ın oğlu... "Onunla birlikte İlhan Kesici'nin çift santrofor oynayacağından" sözedilmekte...
Anavatan ve özellikle DYP karşısında tutar mı?
AK Parti gibi Parlamento'da ve örgütte katılımlarla büyük çekim alanı yaratırsa, belki şansı olabilir.
Ama... Şu görünüşüyle merkez sağda oylar dağınık.
DSP, yüzde 10'un altında...
CHP, yüzde 10'un üzerinde görünüyor ama nereye kadar?..
Erdal İnönü'nün eski CHP'lilerle, Mümtaz Soysal'ın soldaki çevresiyle kurmayı planladığı sosyal demokrat partiler, o kanattaki oyları hallaç pamuğu gibi atabilir.
Milliyetçi kanatta MHP, yüzde 10 ya da yüzde 10'un birkaç puan üzerinde oy alır.
Ama o parselde Yazıcıoğlu'nun BBP'si de rol çalmaya oynuyor.
AK Parti'nin ilk günlerdeki rüzgarı yavaşladı.
Milli Nizam Partisi, Milli Selamet, Refah ve Fazilet çizgisindeki oylar da AK Parti ile SP arasında bölünüyor denebilir.
Yani... Orta solda, milliyetçi sağda ve islami politika çizgisinde siyaset haritasına damga vuracak hayat öpücüğü hiç görünmüyor.
Ve klasik soru: "Peki ne olacak bu memleketin hali?"
"Şu duyarlı süreçte seçim olmasın."
Peki daha sonra?..
Milletvekillerini liderlerin adeta atadığı, onları siyaseten bir bakıma tutsak aldığı bu Siyasi Partiler Yasası'yla ve "yönetebilir demokrasiye" geçiş için ümit vermeyen bu Seçim Kanunu'yla seçim, neyi değiştirir?
Liderler, dükalıklarını sarsacak yasa değişikliklerine geçit verirler mi?
Elbette vermezler... Olsa olsa seçimlere kısa süre kala barajı yüzde 6 - 7'ye düşüren bir değişiklik yapılır... Kırtipil oylarla bugün Meclis'te olan ve mevcut yasalarla barajı aşamayacak partilerinin önünü açarlar.
O kadar...
Parlamento, daha da parçalı hale gelir... Demokrasi, "yönetemeyen" damgasını büsbütün yer.
Bu senaryo kader değil...
Çözüm arayışları, sadece yeni parti kuruluşlarıyla sınırlı kalmıyor.
Ekonomik programı ödünsüz uygulayacak, kamuda reformları gerçekleştirecek, Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirerek, Türkiye'yi seçime götürecek bir bürokratlar hükümetinin lobisi yapılmakta.
Tutun ki yeterli ve de içe sindirilebilir görünüyor.
Olasılık şansı nedir?
Bir başka yaklaşım...
Büyük patronlar toplanıyorlar.
Açıklama yapmıyorlar ama çözüm aradıkları bilinmekte.
Oysa... Siyaset kalitesine de katkıda bulunabilirler.
Bir örnek...
İtalya'da siyasetin bunalıma girdiği yıllarda, patronlar patronu Agnelli, bir genelge yayınlamıştı:
"Bizim bayilerimiz, İtalya'nın seçkin ailelerdir.
Onlardan biri olarak ailenizin en iyi eğitim görmüş, yetenekli bireyini aktif politikaya sokunuz.
Sağ ya da sol, hangi partiyi isterseniz ona..."
Agnelli'nin bu mektubundan sonra özel sektörün diğer rakip firmaları, Parlamento'yu Agnelli'nin hakimiyetine bırakmak istememişler ve aynı yola girmişlerdir.
Ardından sendikalar, küçük sanayi ve tüccar meslek kuruluşlarıyla, üniversite öğretim üyeleri ve gazeteciler de onları izlemiştir.
İtalya'nın terörü yenmesinde, ekonomik sıkıntıları aşmasında ve AB standartlarını yakalamasında o düzeyli politika kadrolarının katkısı büyük olmuştu.
Aynı yöntem Türkiye'de de uygulanabilir.
Hangi parti olursa olsun, lider sultası işlemeyecektir.
Asıl onlar Siyasi Partiler ve Seçim Yasası'nı değiştirebilirler.
Çağdaş bir Anayasa yapabilirler.
Çünkü... Göbek bağları olmaz.