Dün “asıl 2. dalga”nın gelmekte olduğunu yazmıştım.
1’inci gibi, Çin’den yükselip dünyaya yayılacak bir “mega tsunami...”
Bu 2. dalga “teknoloji alanında...”
Çin’de “yapay zekâ bağlantılı 200 milyon kamera” bütün vatandaşları izliyor.
Bu yapay zekâ donanımları “vatandaş görüntülerini tanımlıyor.”
Hatta “psikolojilerini tahlil ediyor.”
24 saat boyunca her hareketiniz gözleniyor.
“Not” veriliyor.
Yani...
Herkes bir anlamda “çıplak...”
Bu notlara göre “iyi vatandaş” ya da “kötü vatandaş” oluyorsunuz.
Notları “kötü vatandaş” çizgisinde olanlar “işe girmek, iş değiştirmek, banka kredisi almak hatta seyahat etmekte” sorunlarla karşılaşıyorlar.
Daha da tüyler ürpertici olanı, “bu sistem Avrupa ülkelerine ihraç edilmek üzere...”
.....................
Bu yükseliş halindeki dehşet verici
“mega dalga” nasıl engellenecek?
PARANIN SONU
Parayı Lidyalılar bulmuştu, Çinliler bitirecek.
Çin’den yükselen tsunamideki bir diğer vurucu tehlike de “dünyanın çok yakın bir gelecekte para kullanma olayına son vereceği” gerçeği.
Çin’de şu an neredeyse “nakit para kullanımı sıfırlanmış” durumda.
Çin’i biraz bilen biri bu ülkede “WeChat” ve “Alipay” ile tüm bankacılık işlemlerinin rahatça yapılabildiğini, en ufak dükkândan tutun en büyük mağazaya kadar sadece QR kod okutarak her ödemenin gerçekleştiğini de bilir.
Sistem o kadar yaygın ki “Çinliler nakit parayı neredeyse bıraktı” diyebiliriz.
HEDEF TEKELLEŞMEK
Hiçbir ücret ödemeden, her istediğinize mesajlaşma uygulamanız üzerinden istediğiniz kadar para gönderebiliyorsunuz.
Faturalarınızı ödeyip, sinema bileti alabiliyor, ev kiralıyor, uçak ve tren biletlerinizi sadece bu uygulamalar üzerinden satın alabiliyorsunuz.
Çin şimdi bu sistemin tüm dünyaya yayılmasını istiyor ve bu alanda tekelleşmeyi hedefliyor.
Bu amaçla dünyanın her ülkesinde ciddi yatırımlar yapıyor. Şimdiye kadar
49 ülkeye girmeyi başardılar.
Türkiye de girmeye çalıştıkları ülkelerden biri.
NEW YORK DEVRE DIŞI
Oysa...
Mevcut sistemde ABD Merkez Bankası para trafiğinin tepe noktasıdır.
Dünya para sistemi ABD’ye bağlıdır.
1 doların bile transferi önce New York’tan geçer.
Çin bu küresel sistemin dibine dinamit koyuyor.
ABD’ye ölümcül darbe olabilir.
Gerçi Çin’in yanı sıra Facebook da WhatsApp üzerinden böyle bir sistem kurmaya çalışmakta.
Yazılanlara göre, Facebook sistemin öncelikle para transferi yapmasına olanak verecek.
Böylelikle bankaların aracılık ücretleri ortadan kalkacak.
Sonuç...
Çok yakın gelecekte bankacılık sisteminin değişmesi bir yana hatta bankalar olmayabilir.
Nakit para tarihe karışacak.
Sistem zaten dünyanın başka coğrafyalarında da uygulanıyor. İnsanlar bu yeni deneyimi çok sevdi.
“Sistem tuttu” denebilir.
KRİPTO PARALAR
Şimdi mesele, bu deneyimi tüm dünyaya yaymak.
“Kripto paralarla sistemin çok daha rahat oturabileceğini” söyleyebiliriz.
Geriye sadece bunu deneyimlememiş “insanların korkularını kırmak” kalıyor.
Yani...
“Psikolojik direnişi aşmak...”
Bu sorun da biraz zaman alacak olmakla beraber, yakın zamanda üstesinden gelinebilecek bir konu.
ÖZGÜRLÜK ANTİKORU
Polislerin kullandığı yapay zekâya sahip kask ve gözlükler, elektrikli araçlar, ülkenin tamamına yayılmış hızlı trenler, insansızlaşan marketler, neredeyse her şeyin barkod sistemiyle işlediği, hatta insanların dahi barkodlandığı bir ülke.
Kısacası...
Çin, şimdiden geleceği yaşıyor ve çok yakın zamanda Çin’in deneyimleri tüm dünyaya yayılacak.
Devletin birey üzerinde kontrolünün arttığı ve her anımızın gözetlendiği bir gelecekle karşılaşacağız.
Birey hak ve özgürlükleri nasıl korunacak?
“Sonsuz bilgiye dayalı güçle donanmış” devlet yönetimleri karşısında demokrasinin temel ilkeleri korunabilecek mi?
George Orwell öngörmüştü
GEORGE ORWELL İÇİN NOTLAR
1- Mahlas kullanmıştı
George Orwell mahlasını almadan önceki adı Eric Arthur Blair idi.
2- Hazırlık okulundan nefret
Hazırlık okulundan ileride bahsederken okul sahiplerinden “Tüm gücü kendinde toplamış korkunç canavarlar” diye yazmıştı.
Kurum için de “pahalı ve züppe bir okul” diyordu.
3- Muzip bir çocuktu
George Orwell sınavlara hazırlık yapılmasını sağlayan bir okula gidiyordu ve bu okuldan atılmıştı.
Kovulma sebebi ise denetim görevlisine “ölü bir fare ile doğum günü mesajı” göndermesiydi.
Ayrıca -seçkinlerin okuduğu- Eton College’deyken bina yöneticisi öğretmen John Crace’in dış görünüşü ve İtalyan sanatına olan ilgisiyle “dalga geçtiği bir şarkı” yazmıştı.
Reklamlara cevap verip satıcıları kandırıyordu.
4- Garip işlerde çalıştı
Faturalarını ödemek zorundaydı.
Hayatının büyük bir kısmında yarı zamanlı işlerde çalışırken bir yandan da kitap yazdı.
Hint Emperyal Polis Teşkilatı’nda polis memuru, lise öğretmeni, kitapçıda satıcı, 2. Dünya Savaşı’nda BBC propagandacısı, editör ve savaş muhabiri, Paris’te bulaşıkçılık, şerbetçiotu toplayıcılığı yaptı.
5- Kendini bilerek tutuklattı
Bir anı yazısı için “fakirlik kavramını” araştırırken, 1931 yılında sarhoşken olay çıkarma gerekçesiyle kendisini bilerek tutuklattı.
Amacı “hapis hayatını görmek, aralarına katıldığı serserilere ve kabadayılara yakın olmaktı.”
6- 7 Yabancı dil biliyordu
Ama en iyi ve akıcı olarak konuştuğu dil Fransızcaydı.
7- İspanya
İç Savaşı’ndaErnest Hemingway ve diğer sol görüşlü kişiler gibi George Orwell da iç savaş halindeki İspanya’ya gitti. 33 yaşındaydı.
Faşistlere (Kralcılara karşı) Cumhuriyet milis kuvvetlerine katıldı.
Ertesi yıl bir keskin nişancı tarafından boynundan vurulsa da hayatta kaldı.
8- Evine bomba
1944‘te Orwell’ın Londra’daki evine Alman yapımı bir bomba düştü.
Neyseki o ve ailesi dışarıdaydı.
9- “Soğuk savaş” terimi onundur
ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişkileri anlatmak için kullanılan soğuk savaş terimini ilk olarak Orwell 1945 yılında yazdığı deneme “You and the Atom Bomb”da kullanmıştır.
10- İhbarcı vatandaş
Orwell kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlasa da komünistlere karşı pek bir sempatisi yoktu. 1949 yılında Komünist olduğu ileri sürülen Charlie Chaplin ve bazı sanatçıları ihbar etti.
Yandaki sütunlarda anlattığım durumların geleceğini geçen yüzyıl ortalarında yazar George Orwell öngörmüş gibiydi.
Filmi de çekilen kitabın adı “1984...”
Özeti şöyle...
Distopik bir evrende geçen film, 3. Dünya Savaşı’nın henüz sonlandığı dünyamızı yansıtır.
Dünyanın en büyük devleti olan Okyanusya, günümüz Londra’sının yerine kurulmuştur.
Okyanusya deyim yerindeyse tam bir korku imparatorluğudur. Bu ülkede yaşayan herkes, yönetim diktasının buyurduğu her şeye harfi harfine uymak zorundadır.
Bu evrende ne kitap okumak serbesttir ne de âşık olmak...
Hükümetin haberleşme ve sansür işlerinin yürütüldüğü bakanlıkta çalışan Winston Smith, diğer çalışanlar gibi görevi gereğince halkı farklı yalanlarla uyutmak ve sahte gerçeklikler yaratmak zorundadır.
Ancak Okyanusya’ya ait her şeyin kocaman bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiği an vatanseverliğini ve hayatını üzerine kurduğu bu sahte dünyayı sorgulamaya başlar.