"Ve futbol kamuflajı...
28 Temmuz 1922...
Anadolu Ajansı “Mustafa Kemal’e bağlı ordu birliklerinin Akşehir’de futbol maçı yapacağını” duyurdu.
Saha hıncahınç doldu.
Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Yakup Şevki Paşa seyirciler arasındaydı.
Gelişmeleri saat saat takip eden İngiliz ve Yunan istihbaratı “moral maçı olduğunu” zannetti.
Bütün komutanlar orada olduğuna göre, Türklerin daha uzun süre taarruza kalkışmayacağı anlaşılıyordu.
Halbuki maç kamuflajdı.
İşgal istihbaratı tarafından adım adım izlendiklerini bilen Mustafa Kemal, farklı cephelerdeki komutanları maç seyretmeye geliyorlarmış gibi bir araya getirmişti.
Sahanın kenarına kurulan çadırda Büyük Taarruz’un planlarını anlatmıştı.
Maç 2-2 bitti.
Bir ay sonra büyük taarruz başladı.
İşgal kuvvetleri nereden geldiğini şaşırdı. *
Büyük Taarruz arifesinde “Mustafa Kemal’in Ankara’da bir çay partisi vereceği” haberi sızdırılır.
Bu da Atatürk’ün Büyük Taarruz’u başlatacağını hissettirmemek için “ikinci kamuflajıydı.”
Zafere inanmak
“Galibiyet, sahadan önce beyinde kazanılır...”
Alana “kazanacağı inancıyla çıkmak” çok önemlidir.
Bu his beraberindekilere de yayılır.
Tabii “boş böbürlenmeden” değil, bütün kurmay hesapları, masaya yayılmış harita üzerinde ayrıntıları ile savaş senaryosunun yazılı harp oyunuyla sağlanan inançtan söz ediyorum.
İşte bu bağlamda, 30 Ağustos Başkomutanlık Savaşı zaferinden öncesine ait bir anı.
Başkomutan,
Malta sürgününden dönen Mithat Şükrü Bleda’yı Sakarya Savaşı’nın öncesindeki günlerden birinde, Çankaya Köşkü’nde yemeğe davet etmişti.
“Başkomutan’ı geleceğe ilişkin iyimser” bulan Bleda, ona “askeri vaziyeti nasıl bulduğunu” sordu.
Başkomutan’ın cevabı çok kati ve kısa oldu:
“Yunan ordusunu pek yakında denize dökeceğim.”
.......
İstanbul’dakiler ne olacak Paşam?
Herifler her yeri işgal ettiler.
Başkomutan’ın cevabı tarihi bir öngörüye daha işaret etmekteydi:
“Onlar kendiliklerinden, hem de bayrağımızı selamlayarak gidecekler...”
Bleda, bu cevap üzerine sonradan “O zamanki durum göz önünde tutulursa böyle bir lafı başkası söylese akli muvazenesinin bozuk olmasından kuşkulanabilirdim” demişti. **
Yönetmek, öngörmektir
Fransızların “Yönetmek, öngörmektir” diye bir söylemleri vardır.
Yukarıda yansıttığım anıların da gösterdiği gibi Atatürk gerçekten “geleceği okuyabilen” liderdi.
Kültürü, donanımı, deneyimleri ve lazer gibi keskin zekâsıyla okuyabiliyordu geleceği.
Daha Erzurum’da “Üç yıl dişimizi sıkarsak savaşı kazanırız” demişti.
Ve dediği gibi oldu.
19 Mayıs 1919...
Samsun’da başladı.
9 Eylül 1922...
Son noktayı İzmir’de koydu.
“Üç yıl...”
Paris Olimpiyat’ı
Atatürk’ün “zafere olan inancını” yansıtan bir başka tarih sayfası daha...
........
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında, daha 1921 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne “1924 Paris Olimpiyatı’na katılmamız” için başvuru yaptırmıştı.
Bu nasıl bir inanç ve özgüvendir...
Gerçekten genç Türkiye Cumhuriyeti 1924’teki Paris Olimpiyatları’na katıldı.
Futbol, güreş, atletizm, halter, eskrim ve bisiklet branşlarında yarıştı.
.........
30 Ağustos Zafer Bayramı’mızı yürekten kutluyorum.
Başkomutan ve ilk Cumhurbaşkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ümüz başta olmak üzere bütün komutanlarımızı, subaylarımızı, Mehmetçik’i sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
Onlara layık olmamız gerekir.
Mustafa Kemal’e ve inkılaplarına, eseri laik Cumhuriyet’e dil uzatmaya kalkanların hâlâ olabilmesi ne hazin...
.......
* Yılmaz Özdil - M. Kemal - Kırmızı Kedi Yayınları, 2018.
** Ahmet Yavuz - BAŞKOMUTAN Emsalsiz Lider - Kırmız Kedi Yayınevi, 2021.
Şairin kaleminden
“Dağlarda tek tek ateşler
yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle
ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini
bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu
ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında
onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak
çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar, ince, uzun bacakları
üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız
gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
........
Nâzım Hikmet’in Kuvay-i Milliye Destanı’ndan...
Milli Mücadele’nin ikinci safhası
Büyük zaferin ilk günleri...
İzmir-Göztepe’deki köşkün bahçesinde Yakub Kadri, Mustafa Kemal’le karşılaşır.
Mustafa Kemal, Yakub Kadri’ye “Milli Mücadele’nin ikinci safhasının başladığını” söyler.
Ve şöyle anlatır.
"Asıl kurtuluşa akıl
yoluyla varabiliriz.
Bunun için de Milli Mücadele’nin ikinci safhasını açmalıyız.
Zor, çetin bir yol.
Bağnazlıkla, dar görüşlülükle, önyargılarla, hurafelerle, iliklere işlemiş cahillikle, din tüccarlarıyla, belki uyanmamızı istemeyen dış güçlerle de mücadele edeceğiz.
Ama...
Bunu göze almak, hepsiyle mücadele etmek, bu güzel toplumu bir daha hiçbir gücün sömüremeyeceği şekilde bilgi ve bilinçle yaratmak zorundayız.
Dünya hızla gelişirken, biz yerimizde sayamayız.
Yoksa geleceğin akıllı nesilleri bizi affetmez."
.......
Turgut Özakman - Şu Çılgın Türkler - Bilgi Yayınevi (ilk baskı 2005 - 456. basım, 2020)