Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İsrail ile son “diplomatik kriz” hiç hesapta yokken iktidara “rant” yaptırdı.
Davos’daki “van minıt” çıkışından sonra Başbakan Erdoğan’ın Türkiye iç politikasında derlediği puanlar “sır” değil.
Ayrıca...
İslam dünyasında da büyük prim yapmıştı.

Büyük ikramiye “özür...”

Bu kez ise İsrail’e kanırta kanırta özür diletmek puanlarını cebine koydu Başbakan Erdoğan.
Hem de aynı gün ilk iki mesaj Ankara tarafından “yetersiz” bulunarak geri çevrildi.
“Akşama kadar özür dilendi... Yoksa Tel Aviv’deki Büyükelçi geri çağırılır” restinden sonra özür söke söke alındı.
Burnundan kıl aldırmayan İsrail’e bunu yaptırabilmek Türkiye insanını etkilemiştir.
Gerçi “akşama kadar” mühletini koyan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dür ama siyasi destek getirisi Çankaya’nın yanı sıra iktidara da uzanıyor.
Durduk yerde ve hiç yoktan siyaset piyangosunda iktidar biletine çıkmış “büyük ikramiye”dir.
Burada bir ince siyaset ayarına da işaret edeyim.
“Özür dilesin” isteği Başbakan Erdoğan’dan gelseydi bu sonucun alınabileceği şüpheliydi.
Erdoğan, İsrail’e 1 yılda o kadar çok ve sık yüklendi, öylesine aşağılayıcı söylemleri oldu ki hiçbir İsrail politikacısı son krizdeki salaklığa ve sığlığa rağmen özür dilemeyi göze alamazdı.
Ama ılımlı ve şimdiye kadar İsrail’e karşı tavır koymamış Abdullah Gül’ün memorandumu ağırlıklı etki yaptı.
Cumhurbaşkanı’ndan Cumhurbaşkanı’na bir mesaj olarak göründü.
İsrail Cumhurbaşkanı Peres bizzat devreye girerek, “özür satırlarının yazılmasını” sağladı.
Aslında büyükelçiler bulundukları ülkenin cumhurbaşkanına kendi cumhurbaşkanlarının “itimatname” yazısını sunarlar.
Cumhurbaşkanının temsilcileridir.
Bu bakımdan da Tel Aviv’de Türkiye Cumhurbaşkanlığı’nı temsil eden Büyükelçi Ahmet Oğuz Çelikkol’a sahip çıkması protokol kurallarının da gereğidir.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu net tavır koyuşuyla, polemiklere çekilmeden, ağırlığını hissettirerek Çankaya performansını göstermiştir.

Haberin Devamı

İSRAİL’DE TÜRK ALERJİSİ
Gerçi “Tel Aviv’den özür” ile kriz aşıldı ama olayın anatomisini de görmek gerek.
İsrail Dışişleri Bakanı ve yardımcısı neden sürekli Türkiye’nin nasırına basıyor?
Çünkü...
Onlar da siyasetçi...
Türkiye’nin ayağına basmak, İsrail’i bir seçmen kesimden rant sağlıyor.
Davos’taki “van minıt” ve sonrasında özellikle Başbakan Erdoğan’ı İsrail’e sürekli çakması o toplumda psikolojiyi bozdu.
Türkiye’ye karşı alerji oluştu.
Bir “oy pazarı” da diyebiliriz.
Nasıl ki Türkiye’de toplumun bir kesiminde “İsrail alerjisi” varsa ve İsrail’e vurmak siyasette bunu yapana prim sağlıyorsa tersi durum da İsrail’de var.
Bu henüz yeni bir süreç.
Eskiden olsa Türkiye’yi hedef tahtası yapan bir siyasetçi destek görmezdi.
Çevresinde sadece düşmanlar olan İsrail’in, bölgede tek dostu Türkiye’ye çakmak sadece “akılsızlık” olarak görülürdü.
“Bunu yapan densiz adam devleti nasıl yönetir?” diye düşünülürdü.
Oysa...
Artık İsrail’in siyaset pazarında “Türkiye karşıtlığının” alıcıları var ve sayısı yükseliyor.
Elbette alıcı olunca satıcının da olması “arz ve talep” kuralının gereği.
O nedenle, şu son “diplomatik kriz” tek başına görülüp, arkasındaki oluşuma bakmamak yanlıştır.
Türkiye’de ve İsrail’de birbirlerine karşı psikolojileri zehirlenmiş kesimler var.
Son “diplomatik kriz” gelecekteki daha ciddi krizlerin ön işareti gibi algılanmalı, bu arızalı dokular onarılmalı.
Bir bakıma -özellikle Lübnan’da Hizbullah’a karşı sonuç alamadığı askeri harekâttan sonra- “İsrail’in altın devrinin duraklamaya hatta gerilemeye geçtiği” söylenebilirse de iki ülkenin birbirine ihtiyaçları hâlâ geçerliğini sürdürüyor.
Bölgede yapayalnız bir ada olan İsrail’in laik ve demokrat Türkiye’yi de karşısına alması akıl dışıdır.
Buna karşılık Türkiye’nin özellikle ABD ile ilişkilerinde İsrail’le yapışık ikizler konumundaki Yahudi lobisinin desteğini yitirmek tuzlu bir faturayı ödemeyi göze almak demektir.
İhtiyaçlar ve zorunluluklar devletlerin yol haritalarını çizer...
Siyasetçiler ise bazen yoldan çıkarırlar.