Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Artık gazetelerde "Hükümet dün gitti, geldi" manşetleri sıklaştı.
"Türkiye'de siyasi istikrarın bıçak sırtında olduğu, Hükümet ortaklarıyla ve özellikle MHP ile Ekonominin Koordinasyonundan Sorumlu Bakan Derviş'in arasında buzullar olduğu" yolundaki izlenimler, talihsizliktir.
Dün Hükümet'te yaşananlar, gene bu yüksek gerilimi yansıttı.
Derviş'in "IMF'ye yaptığımız bildirime göre buğdaya 155 bin liradan fazla veremeyiz" söylemi üzerine, Bahçeli şöyle diyor:
"Şantaja boyun eğemeyiz. Eğer IMF dayatmaları devam ederse, Hükümet'in devamı çok zor olur."
Bunun üzerine Başbakan Ecevit, Bahçeli'ye "Bakanlar Kurulu'nda görüşlerin yeterince ortaya konduğunu" söylüyor ve "kararı liderler toplantısında alalım" diyor.
Liderler toplanıyor.
Bu arada Derviş, buğday fiyatı olarak 160 bine kadar çıkmış... Tarım Bakanı da 178 bin liralık önerisinden 166 bin liraya kadar inmiş.
Sonunda liderler, 164 bin lirada uzlaşmışlar.
Aradaki fark, sadece 4 bin lira.
Hazine'ye maliyeti, olsun olsun 60 milyon dolar.
Türkiye
bunu çok rahat karşılar.
Ama... Hükümet'in ikinci ortağı partinin lideri ve Başbakan Yardımcısı Bahçeli'nin, Ekonomiden Sorumlu Bakan'a "şantaja boyun eğmeyiz, her defasında IMF dayatması olursa Hükümet devam edemez" sözleri, çok ağır maliyetlidir.
"IMF'ye verilecek taahhütlerin siyasi depremlere neden olabileceği" kuşkularını yaratır.
Derviş'in arkasında 3 liderin yer aldığı görüntülere gölge düşer.
Bırakın 60 milyon doları, ekonomik programı bile çökertebilir.
Maliyeti, ulusun esenliğidir.
Değer miydi bu fırtınaya?

Her an MHP'nin çekilebileceği işaretini veren, yıkılma riski taşıyan bir Hükümet'in ekonomik programına güven sürer mi?
Peki Derviş neden ısrar etmiş?
Cevap: "IMF'ye, verdiğimiz sözü tuttuğumuzu göstermeliyiz. Bundan sonraki taahhütlerimiz için de güven ortamını sürdürmeliyiz."
MHP kanadına göre;
1. Bu kadar küçük bir fark, IMF için sorun olmazdı.
2. Derviş IMF'ye taahhütte bulunurken, Tarım Bakanı'na danışmamış.
Danışmalıydı.
3. Derviş, bu fiyatı kabul ettirirse, kendi sözünü yaptırmış olacaktı ve kazanacaktı.
Kabul ettiremezse, "ekonomik programı deldiler" diye açıklama yaparak gene kazanacaktı.
Böyle kazanma hesaplarına dayalı bir Hükümet yürümez.
4. Derviş, "döndüncü parti" değil "rakip parti" gibi davranmaya başladı.
5. Derviş, parti kurmanın hazırlığını yapıyor.

Derviş'in çevresi ise, "şu ortamda onun parti kurmayı kesinlikle düşünmediğini ve düşünemeyeceğini" söylüyorlar. Anlatıyorlar:
"Böyle bir girişimde bulunursa Hükümet'ten çekilmesi gerekir.
Hükümet'ten çekilirse birkaç ayda unutulur.
Siyaset planları varsa bile bu riski, bu yanlışlığı görmemesi için kör olması lazım.
Onun yapmak istediği şey üzerine aldığı işi başarmak.
Ama... Halktan gördüğü ilgi, siyasetçileri rahatsız ediyor.
Nasıl yapabilir?
Halktan mı kopmalı?
Denizli ve diğer yurt gezilerinde yerel ve sektörel çözüm üretmekten vazgecip, Ankara'ya mı kapanmalı?"


Bir düşününüz...
Bu Hükümet, asıl son krizle gitmiş ve Derviş'le gelmiş değil mi?
Derviş'e eleştiriler de, Derviş faktörünün görmezlikten gelinemeyeceği de doğrudur.
Tartışmalar ve kuşkular Türkiye'yi yaralıyor.
Çözüm... "Derviş'in tarafsız bir bakan olarak 3 partinin desteğiyle geldiği" gerçeğindedir.
Derviş, ekonomik program uygulamalarının ötesinde, ortak partileri de aynı ekonomi politikaları için koordine etmekle görevlidir.
Ortaklar da onu sahiplenmeyi sürdürmelidir.