Dün, tarihin ilk atom bombasının babası ABD’li bilim insanı Robert Oppenheimer’in dönemin başkanı Truman’a “Ellerim kanlı” dediğini yazmıştım.
Başkanın da “Yıkarsın, geçer” cevabını…
Hatta -rivayete göre- “ellerini silmesi için bilim adamına mendilini uzattığını” da…
Oppenheimer Beyaz Saray Oval Ofis’te Başkan Truman’ı “hidrojen bombası yapımından vazgeçirmeye” çalışmış, başaramamıştı.
Ukrayna nedeniyle “Rusya’nın taktik nükleer silah kullanma olasılığı” konuşulurken, bu hafta sonu “Oppenheimer’in hayatını konu alan” film de gösterime giriyor.
Ve…
Yazıya devam…
PROMETHEUS…
Oppenheimer için yazılan kitabın adı “Amerikalı Prometheus…”
Yunan mitolojisine göre, Prometheus tanrıların en yücesi “göklerin, yıldırımların, gök gürültülerinin egemeni” Zeus’tan Olympos’un ateşini çalmış ve insanlara vermişti.
Mitolojiye göre, ateş “teknoloji, bilgi ve uygarlık” için vardı.
Zeus onu affetmedi, bir kayaya bağladı.
Sonrasında gönderdiği kartal Prometheus’un “ölümsüz ciğerini” yedi.
Oppenheimer de kâinatın güneşinden bir parçayı almış, nükleer silah olarak insanlara vermişti.
Önce Japonya’nın Hiroşima, sonra Nagasaki kentlerine ABD uçakları tarafından atılan iki bomba nedeniyle Oppenheimer büyük kaygı duyuyordu.
“Yeni nükleer bombaların üretileceğini ve sonunda bir nükleer savaşla insanlığın kendisini yok edeceğini” düşünüyordu.
Ne olursa olsun, “nükleer silah üretiminin durdurulması ve nükleer silahların hammaddesi olan uranyumun uluslararası bir üst örgüt tarafından kontrole alınması” için çalışıyordu.
DÜNYAYI KURTARMAK
Peki…
Neden tarihin ilk atom bombasını gerçekleştirmek üzere, yüzlerce bilim adamı ve binlerce kişinin çalıştığı Manhattan Projesi’nin başına geçmeyi kabul etmiş?
Çılgın Hitler’in Nazi Almanya’sı ülkedeki önemli bilim adamlarını“ilk atom bombasını yapmak ve ABD, Rusya, İngiltere karşısında İkinci Dünya Savaşı’nıböylece galibiyetle noktalamakla” görevlendirmişti. Oppenheimer Almanya’dan Amerika’ya göç etmiş bir Yahudi ailesinin çocuğuydu.
Güneş gibi yakıcı ve güçlü atom bombasını ABD yapmalı ve ırkçı/çılgın Hitler’in önünde dünyanın diz çökmesini önlemeliydi.
“Küçük kıyamet” atom bombasıyla
ABD, Japonya’yı da teslim olmaya zorlayacaktı.
Bu“küçükkıyamet” bombanın nasıl bir insanlık felaketi olduğu yüz binlerce ölümle gösterilmiş olacak ve bir daha kullanılmaması için dünya kamuoyuna ibret teşkil edecekti.
HİTLER’İN İNTİHARI
Ancak…
Gelişmeler farklı oldu. Şöyle ki…
Amerika’nın ilk atom bombası hazır olduğunda Almanya teslim olmuş, Hitler intihar etmişti. Japonya’nın gücü tükenmişti.
Teslim olmayı üst düzey komutanlar kabullenmişlerdi.
Ama…
Şartları vardı.
Öncelikli şart “imparatorun varlığı, statüsü ve görevi” devam etmeliydi.
Ayrıca yeni Anayasa’yı da kendileri yapmalıydılar. (Bu ikincisini ABD Japonlara bırakmadı.)
Japonya’nın “teslim olmak eğilimi” Beyaz Saray’a Amerikan istihbaratı tarafından bildirilmişti.
Japonya odaklı bu gelişmelerden Oppenheimer’in ve bombanın hazırlandığı Los Alamos üssündeki bilim adamlarının haberleri yoktu.
Japonya’yı teslim olmaya zorlamak için projeyi tamamlamak ve test patlaması yaptırmak için baskı altındaydılar.
TESTİN ADI TRINITY
Los Alamos üssünde Oppenheimer bilim adamlarının da baskısı altındaydı.
Bir ankete göre, onların yüzde 72’si hazırladıkları küçük kıyamet bombasının Japonya’ya atılmasına karşıydılar.
“Trinity” adı verilen test patlamasının uluslararası gözlemcilere açık olmasını, onların dehşeti görmesini, böylece Japonya’nın vahameti anlayarak teslim olmasını öneriyorlardı.
Beyaz Saray ve komutanlar ise “Japonları siz tanımıyorsunuz, gözdağıyla falan teslim olmazlar” görüşüyle yanıt veriyorlardı.
Oppenheimer de komutanlarla aynı görüşteydi.
Başkan Truman ise bir an önce “Trinity’nin gerçekleşmesini” dayatmaktaydı.
Potsdam konferansı 17 Temmuz’da toplanacaktı.
Çünkü Stalin’in Türkiye için kabul edilemez istekleri vardı.
Avrupa’nın da bir kısmını yutmak istiyordu.
Truman, İngiltere Başbakanı Churchill ile birlikte orada görüşeceği Sovyetler Birliği’nin lideri Stalin’e karşı elinde “tarihin en güçlü silahına sahip olma” kartını göstermeliydi.
YENİ DÜNYANIN ÇIĞLIĞI
Sonunda test patlaması (Trinity) 16 Temmuz 1945’te gerçekleşti.
İşte küçük kıyametin test izlenimleri:
Sabah 5.30’du.
Gece gündüze döndü.
Ateş topu büyüdükçe ve göğe yükseldikçe yavaş yavaş beyazdan sarıya, kırmızıya dönüştü; yaklaşık 5 saniye sonra karanlık geri geldi ama gökyüzü ve hava mor bir pırıltıyla katlandı.
Sanki Kuzey ışıklarıyla çevriliydik.
Patlama dalgasının çöl toprağından kopardığı parçalar bilim adamlarının yanlarından geçerken orada öylece huşu içinde duruyorlardı.
Ateş topu ve havada asılı duran doğaüstü bulut… Çok parlak ve çok mordu.
Radyoaktif tozdan oluşan bulut…
Muazzam ışık parlamasından saniyeler sonra patlamanın derin hırıltılı kükremesi geldi. Bilim adamlarının bazıları keyifle dans ediyordu.
Gözlemlerini “sadece kaydetmesi/yayınlamaması şartıyla seçilen” New York Times muhabiri William L. Laurence Oppenheimer duygularını şöyle dile getirmişti:
“Henüz büyümemiş birçok çocuk hayatlarını buna borçlu olacak.”
………………….
Yıllar sonra yayınlanan NBC belgeselinde ise Oppenheimer Hindistan’ın kutsal kitabı Gita’dan şu dizeyi hatırladığını söylüyordu:
“Ben şimdi ölüm oldum, Dünyaların yok edicisiyim.”
…………………
Patlama dakikalarına dönelim.
New York Times muhabirinin satırları şöyle…
“Büyük patlamanın sesi, büyük parlamadan 100 saniye sonra geldi. Bu, yeni doğan dünyanın ilk çığlığıydı. Küçük gruplar dans etmeye başladılar, ardından da el sıkışmaya… Birbirlerinin sırtlarına tokat atmaya… Çocuklar gibi gülüyorlardı.”
…………………..
Kitabın 442. sayfasından da bir alıntı.
Bilim adamlarından Ken Bainbrdge, Oppenheimer’le el sıkıştı ve ardından “Artık hepimiz o çocuğuyuz” diye mırıldandı.
Üsse döndüklerinde kardeşi Frank ve general Parrell ile brendi içti.
…………………
Yarın Oppenheimer’e “Sovyet casusu” iddiası... Oppenheimer görevinden istifa ediyor… Hiroşima sonrası midesi bulanarak kusan ilk atom bombasında görevli bilim insanı.