Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Uçak değildi gerçi, ama helikopterle yere çakılmanın deneyimini yaşadım.
Dehşet vericiydi.
1980'li yıllarda 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren "gazeteciler de Güneydoğu'yu tanısınlar" diye bir programın düzenlenmesi emrini vermişti.
Helikopterle Güneydoğu'daki dağlar, yaylalar, vadiler, Irak ve İran sınırında uçuşlar yaptık.
Amaç; "O çetin coğrafyada PKK ile mücadelenin ne denli zor olduğunun gösterilmesi ve kamuoyuna yansıtılması"ydı.
Nemrut Dağı dolaylarında uçuyorduk.
Binlerce metre yükseklikteki bir dağın yarığından, içteki çanağa süzüldük.
Altımızda göğün mavisini yansıtan pırıl pırıl bir krater gölü...
Ve gölü çepeçevre saran, bir silindir gibi yükselen kayalıklar...
Daha bu güzelliğe gözlerimiz alışmamıştı ki, helikopterimiz, ani bir rüzgarla kayalık duvarlara savruldu.
Dağ çanağının içinde daireler çizerek aşağılara çekiliyorduk.
Pilot, "rüzgar girdabına girdik" dedi.
Olağanüstü bir güç sarfıyla helikopterin dengesini kollamaya ve girdaptan kurtulmaya çalışıyordu.
Olmadı... İlaç sıkılmış bir sinek gibi döne döne yere çakıldık.
Gölün tam kıyısındaydık.
Helikopterin kuyruğu koptu ve sulara düştü.
Merhum Uğur Mumcu ve Mehmet Barlas, o kazada beraber olduğumuzu hatırladıklarımdan ikisi...

Bir süre sonra, yardım helikopteri geldi... Sorunsuz indi... Bizleri aldı... Yine sorunsuz havalandık ve yarıktan çıktık.
"Simülasyon" denen bir yöntem vardır.
Aynı şartlar sağlanarak hadise yeniden yaşanır.
İşte aynı mekanda, aynı saatlerde, aynı tür iki helikopterde, aynı eğitimi almış pilotlarla ve aynı yolcular olarak beraberdik.
Birinde çakıldık, diğerinde ise sağlıklı bir şekilde uçtuk.
O nedenle... Bir uçak ya da helikopter kazasının nedenlerini, önyargılarla çözmeye kalkışmak, spekülasyonlar yapmak zorlama olur.
TAİ Genel Müdürü Emekli Hava Tuğgeneral Kaya Ergenç, yaşadığımız hadisede "gast" denilen "sağnak rüzgarın etkili olabileceğini" söyledi.
O anda sağnak rüzgarın oluşacağını kim öngörebilirdi ki!..
Kısacası... Hava kazaları için "neden?" sorusuna cevap bulmak çok zor.

Son kazalara gelince...
Diğer uçaklarda olduğu gibi Casa'larda da 2 kara kutu var.
Biri, kuleyle yapılan ve pilot kabininde olan konuşmaları kaydediyor.
Diğeri ise, uçağın aksayan bütün aygıtlarının sinyallerini alıyor, kaydediyor.
İki kutu karşılaştırılarak kazaların pilotaj hatasından mı yoksa teknik nedenlerle mi olduğu anlaşılabiliyor.
Casa'lar için bazı sakınca raporları var, ama TAİ Genel Müdürü Ergenç "aralarında Fransa, Brunai, hatta Yeni Gine'nin de bulunduğu 20 ülkede kullanılıyorlar" diyor.
Genelde askeri uçaklarda olmayan ve sadece sivil uçaklara verilen FAA Sertifikası'na da sahip.
İlk düşen Casa, Türk Hava Kuvvetleri tarafından 1992 yılında teslim alınmış.
7000 saat uçuştan sonra düşmüş.
Önceki gün düşen Casa ise Türk Hava Kuvvetleri'ne 1998'de verilmiş... 4000 saat uçuşu var.
Bu nedenle... Yapım hatasından çok, belki de pilotaj ya da bakım hataları üzerinde durulabilir.
Ama... Dünkü kaza, ilk deneme uçuşunda gerçekleşti.
Test uçuşlarının bir "performans zarfı" vardır.
Test pilotları, bu zarfın sınırlarına kadar uçağı zorlarlar.
En olumsuz koşullar yaratarak uçağı denerler.
Kaza böyle bir test zorlamasıyla "zarfın yırtılması" sonucu oluşsaydı, başta pilotaj olmak üzere farklı nedenler tartışılabilirdi.
Ama... Daha ilk deneme uçuşuna geçerken, 30 - 35 metre havalandıktan sonra yere çakılması, düşündürücü ve çok yazık.
Can kaybının ötesinde... TAİ'nin başarıyla iki tür helikopter üretmekte oluşu... Boeing uçaklarının kanat uçlarını ve ön konsollarını üretmeye başlayarak sivil pazarlara yöneldiği günlerde bu kazalar, büyük talihsizlik.
Zaten Ergenç de dün konuşmamızda "kötü talih" diyordu.
Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Ulusça başımız sağolsun...