Karadeniz suları ısınıyor.
Rusya-Ukrayna arasında savaş olasılığı konuşulmakta.
ABD’nin “Ukrayna’ya askeri destek vereceğini” açıklaması üzerine Rusya’dan “Daha aktif adımlar atarız” cevabı geldi.
Rusya sınırdaki Donbas’a askeri yığınak yapıyor.
Ukrayna, Türkiye’den “Boğazları Rus gemilerine kapatmasını” istedi.
Ukrayna Başbakanı Türkiye’ye geliyor.
Aralarında bir çatışma çıkarsa, ABD, Boğazlardan gemilerini geçirip Ukrayna’nın yanında Rusya’ya tavır koymak için Türkiye’ye bastırır mı?
.......................
İşte bütün bunlar Montrö’nün Türkiye için “tartışılmaz önemini” bir kez daha ortaya koyan gelişmeler.
Türkiye, “ABD Deniz Kuvvetleri’ne Boğazları kapatabilir, Ukrayna’ya -Montrö Sözleşmesi’ni hatırlatarak- Rus gemilerine Boğazları neden kapatamayacağını dostluk çerçevesinde izah edebilir.”
........................
Yani...
Atatürk’ün lazer gibi keskin zekâsıyla Türkiye’ye armağan ettiği Boğazlara egemenlik ve bunu düzenleyen Montrö Sözleşmesi bir kere daha anlaşılıyor ki güvenliğimizin kırmızı çizgisidir.
Tartışmalarla yıpratmaktan özenle kaçınılmalı.
Montrö’yü delebilecek formüllerin vahim tehlikesi görülmeli.
Kıyısından köşesinden kurcalanmamalı.
Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur, Montrö Sözleşmesi ise Boğazların “altın anahtarıdır.”
RUSYA: “MONTRÖ’YÜ ETKİLEMEZ”
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Yerhov içinde bulunduğumuz hafta “Kanal İstanbul Montrö Sözleşmesi’nin yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz” dedi.
“Sözleşmenin Karadeniz’de güvenliğin sağlanması açısından mihenk taşı olduğunu” söyledi.
Noktayı şöyle koydu:
“Değiştirilmesi söz konusu değil. Yürürlükte olan ve yürürlükte kalacak bir belge. Rusya, bu sözleşmeyi böyle görüyor...”
Yani...
“Marmara’dan Karadeniz’e ikinci bir su yolu açılsa bile Montrö Sözleşmesi’nin hükümlerine tabi olacağının” altını çizmiş oluyor.
Rusya’nın kendi topraklarından Karadeniz’de 935 kilometreyi kat ederek Türkiye’deki Kıyıköy’e ulaşan Türk akımı stratejik önemde.
Birinci hat Türkiye için, ikinci hat ise Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğal gaz ulaştırmak için...
Yıllık 31 buçuk milyar metreküp kapasiteli...
Rusya ekonomisini besleyecek ciddi bir kaynak.
Almanya’ya uzanan kuzey hattı üzerindeki ABD’nin büyük baskısının, Rusya, Karadeniz’de Türk akımına da uygulanmasını elbette istemez.
ABD RAHATSIZ
Ama...
ABD yıllardır Montrö’den rahatsız.
ABD Büyükelçisi Ross Wilson 4 Mart 2006’da şöyle demişti:
“Montrö Sözleşmesi oldukça açık. Karadeniz’in uluslararası sularından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz.
Gemilerimiz (savaş) Montrö sınırlamaları olmaksızın da Karadeniz’e girebilir...”
ABD Başkan Temsilcisi, Büyükelçisi James Jeffrey de TSK’nın bazı komutanlarına “Montrö’yü delmek” görüşünü dile getirmişti.
Karşı çıkan amiraller “Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla” saf dışı edildiler.
Öte yandan...
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği geçen yıl Karadeniz’deki bir tatbikatla ilgili olarak, “Karadeniz’in dünyanın tüm milletlerine açık ve serbest olması umuduyla” mesajını yayımlamıştı.
....................
Dünyanın üç süper büyüğünden ikisinin karşı karşıya geldiği Karadeniz’in kilidi “Boğazlar...”
Ve “altın anahtarı”, Montrö Sözleşmesi’yle Türkiye’de.
“Ayarını düşürmek” akıl kârı mı?
NATO KISKACI
Bulgaristan ve Romanya’dan sonra Ukrayna’yı da NATO üyesi yapmak, üyelik adaylığına göz kırpılan Gürcistan dahil dördüne de “Rusya’ya karşı güvence vermek ABD’nin stratejik hedefi.”
Yani...
“Karadeniz’de donanmasıyla sınırlamasız bayrak göstermek...”
Montrö Sözleşmesi ABD tarafından delindiği anda, “Türkiye -bir NATO üyesi olarak- Karadeniz’de stratejinin Rusya karşıtı bileşenine/hasmına” dönüşür.
Neresinden baksanız, “altın anahtar Montrö’nün ayarını düşürmek, değerinin, geçerliğinin tartışmaya açılmasına kapı aralamak” vahim yanlışlık olur.
TÜRKİYE VE “ÇİN AŞISI”
ABD’nin saygın gazetesi Washington Post “Türkiye’nin 18 milyon kişiye yani nüfusunun 5’te 1’inden fazlasına en az bir doz aşı uyguladığını” yazdı.
“Çin yapımı aşılar sayesinde dünyanın en hızlı koronavirüs aşılama kampanyalarından birini gerçekleştirdiğine” işaret etti.
Ama...
Günlük vaka sayılarında, yoğun bakımlarda ve ölümlerde katlanarak artışlar ise bir diğer gerçek.
Bu nasıl oluyor?
Washington Post’ta yazan Kareem Fahim ve Karen DeYoung’un haber analizine göre cevap şöyle:
Türkiye’nin aşı dozları elde etmek konusundaki sinir bozucu mücadelesi, Çin’in salgınla karşı karşıya ulusların kaderi üzerindeki büyük etkisinin son örneğidir.
Çin’in milyonlarca aşı dozu ihracatı, Batı aşılarını elde etmekte güçlük çeken düzinelerce gelişmekte olan ülkeye bir cankurtaran hattı sağladı.
Ancak...
Çin’in cömertliği bazı soru işaretlerine takılıyor:
- Aşıların etkinliği konusu...
- Çin’in aşı üretim kapasitesinin sürekli genişleyen müşteri ülkeler listesine ayak uydurup uyduramayacağı...
- Çin’de kitlesel aşılama kampanyasının henüz yeni tırmanmaya başlaması nedeniyle iç talebin karşılanma sorunu...
ANKARA’DA TAVIR
Washington Post geçtiğimiz ay Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Türkiye’ye geldiğini ve “Ankara’da kendisine hayal kırıklığı hissettirildiğini” yazdı.
Gazete, Bakan’a “100 milyon doz aşı siparişine karşılık, -sevkiyatlarda gecikmeler nedeniyle- aşılama takviminin defalarca değiştirildiğinin” söylendiğine de işaret etti.
Pekin’in “Müslüman Uygurlar üzerindeki baskısına karşı Türkiye’deki hassasiyet” nedeniyle mi bu gecikmeler?
Bu söylentileri Türk ve Çinli yetkililer kesinlikle reddettiler.
Washington Post, “Türkiye’nin Sinovac’a alternatifler aradığını ve bu bağlamda Pfizer’den de 4 milyondan fazla doz aldığını” yazıyor.
“İsim verilmeyen bazı aşıların da Türkiye’ye gelebileceğine” işaret ediyor.