İngiliz Financial Times’de yayınlanan bir haber analizi “İran’ın dini merkezi Kum şehrinde din adamları yapay zekâdan yararlanmaya çalışıyor” başlığıyla yayınlanmıştı.
“Kum’da ilk yapay zekâ konferansının” düzenlendiğine “İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hameney’in ‘İran, yapay zeka açısından -dünyanın en iyi 10 ülkesinden biri olmalıdır’ söylemini” yansıtmıştım.
“Yapay zekâ üst düzey din adamlarının yerini tutamaz ama 50 gün yerine 5 saat içinde fetva vermeleri için güvenilir bir yardımcı olabilir.
Din adamlarının giderek daha karmaşık hale gelen bir toplumda kararlar almasına önemli katkıda bulunabilir” demişti.
“Yapay zekâ katkılı fetva dönemi mi başlıyor” notunu düşmüştüm.
…………….
Yeni Şafak Gazetesi’nde Suudi Arabistan için de Taha Kılınç’ın dikkat çekici haber analizinden seçme satırlar sunmuştum.
“Kâbe’nin en meşhur imam ve hatibi Şeyh Abdurrahman El-Sudeys, 4 Ağustos hutbesinde alimlerin içtihat faaliyetleri kulların hayatını kolaylaştırmayı hedefler…” demişti.
Şöyle devam etmişti:
“Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın uygulamaya koyduğu içtihatlardan başlayarak, Raşid halifeleri tarafından açılan bu yol (içtihat) Müslümanların hayatını kolaylaştırmaya devam etmiştir.”
……………..
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan yaşamında baş döndürücü sosyal dönüşümlerden Kabe imamının bu söylemi elbette bağımsız değil.
Şeyh Sudeys’in “içtihatlar ve yorumlar zamana göre değişebilir” temalı hutbesi bu mercekle okunmalıdır.
……………..
Bu satırları yazış nedenim yaklaşık 900 yıl önce yaşamış olan “dinin kıymetlisi ve imamların şereflisi” ünvanlı alim İmam Gazali’nin kapattığı “içtihat kapısı, yeniden aralanıyor mu, hatta açılıyor mu” gibi soruların gündeme gelmesi nedeniyledir.
Yani…
Kur-an’ı Kerim hadis yorumlarının, (içtihatların) bin yıla yakın süredir sımsıkı kapalı olan kapısındaki kilit açılıyor mu?
………………
Bu konu son derece hassastır.
İnançlara, mezheplere saygılıyım.
O nedenle yazacaklarım kesinlikle kişisel yorumum ve görüşüm olarak algılanmasın.
Bizden önceki kuşakların yazarları satırlarına zaman zaman “abdi acize göre” diye başlarlardı.
Yani…
“Allah’ın aciz kuluna göre…”
Ben de “abdi acize göre” diyerek “içtihat kapısının” kapanması ve sonrasının tarihçesini özetle ve özenle sunuyorum.
MU’TEZİLİK
İlk yüzyıllarında İslam batıda Bizans’tan İspanya’ya, doğuda Çin’e kadar süratle yayılmıştı.
O süreçte Araplar, Bizans coğrafyasında Yunan felsefesi, tıp, matematik, kimya, astronomi, doğa bilimleriyle kaynaştılar.
Bu arada İslam’da iki farklı ekol oluşmuştu.
Bunlardan “Mu’tezilik” ağırlıklıydı.
Mu’tezilik’in kelime anlamı “ayrılıkçılık…”
“Akılcı ekol” denebilir.
İspanya Endülüs’te filozof, hekim, fıkıhçı, matematikçi, alim, İbn-i Rüşd, “Mu’teziliğin simgesi” gibiydi.
İspanyollar tarafından “Averroes” ve “Commentator (yorumcu)” diye anılırdı.
Bu saygın bilim adamının Kordoba’da heykeli vardır.
Şöyle diyordu:
“Yaradanın kullarından yanlış davranışlar yaratması ve ardından onları cezalandırması nasıl mümkün olur ki?
Her insan kendi öz iradesiyle kararlarını alır bu kararların alınma sürecine Yaradan karışmaz, yaptıklarından, yapan insan sorumludur.”
Bir örnek…
Yaradan yer çekimini yaratmıştır.
Ama…
Bir objeyi, söz gelişi taşı, kayayı aşağı itme kararını alan ve boşluğa iten insandır.
Mu’tezilik ekolünün kurucusu Vasıl bin Ata’dır.
EŞ’ARİLİK
Eş’ari ekolünün kurucusu Hasan el-Eşari’dir.
40 yıl Mu’tezi olduktan sonra “bir gece rüyasında Hz. Muhammed’i gördüğünü” söylemiş.
Ve…
“Akıl değil, nakil esastır. Doğruyu bulmak akıl değil, iman işidir” demiştir.
“Allah’ın kelamı, elbette insan aklının yorumundan üstündür” ekolü böylece oluşmuştur.
Ama asıl simge isim İmam Gazali’dir.
Gazali, kitabında şöyle yazmıştı.
“Peygamberimiz ‘ümmetim 73 fırkaya bölünecek ve bunlardan sadece 1’i kurtulacaktır’ buyurmuştu.”
Yani…
Sünni Hanefilik…
NİZAM’ÜL MÜLK
Önce Emeviler, sonra Abbasiler...
4 milyon kilometre karelik büyük Selçuklu Devleti’nde Alparslan ve Melikşah’ın baş veziri ulu devlet adamı Nizam’ül Mülk “Sünni Hanefi mezhebini” devletin yapısını korumak için tercih etti.
Çünkü çeşitli mezhepler ve tarikatlar birbiriyle mücadele halindeydi.
Eş’ari ekolünün Sünni Hanefi mezhebi devletin teorik alt yapısı için daha güven vericiydi.
“Tahta oturanlara inanmak, ilahi bir hükümlülüktür. Otoritenin ve iktidarın sorgulanması sapkınlıktır” gibi Maliki mezhebinden alınan söylemi de bu teorik yapıya dahil etmişti.
Nizam ül Mülk, Eş’ari ekolün büyük din alimi İmam Gazali’yi Saray’a “Kur’an-i ilimler danışmanı” olarak getirdi.
Ayrıca Bağdat’ta kurduğu görkemli Nizamiye Medresesi’nin de başına getirdi.
Sonrasında başka İslam şehirlerinde de açtığı Nizamiye medreselerinin tümünün başında İmam Gazali bugünün söylemiyle “rektör” konumundaydı.
……………..
Böylece Eş’alilik ağırlık kazandı.
Zamanla Mu’tezilik söndü.
Hatta İspanya’daki Endülüs devletinde bile İbn-i Rüşd -Eş’arilerin baskısıyla- gözden düştü.
Sürgüne gönderildi.
Ve…
900 yıl kadar önce İmam Gazali “içtihat kapısı kapanmıştır” hükmünü açıkladı.
Osmanlı’da da Sünni Hanefi İslam inancı devam etti.
Düzenin temeli, taşıyıcı sütunu oldu.
Bin yıla yakın süredir Kur’an-ı Kerim hükümleri, Hadisler yorumlanamıyor.
Yeni çağların gereklerine göre yorum kapısı kapalı.
O nedenle özellikle Kabe İmamının yazının başlarında belirttiğim söylemi ses getirdi.
“İçtihat kapısı aralanıyor mu” yorumları gündeme taşındı.
“Abdi aciz” ben, sadece tarihçeyi yansıtmakla yetiniyorum. Daha ötesi beni çok aşar.