Şu satırlara başlarken dolar 5.60 TL dolaylarındaydı.
Nedenlerden birincisi şöyle...
...................
İsrail’e göre “Hamas’ın ateşlediği füze Tel Aviv’e düştü... 7 yaralı var.”
Bunun anlamı “İsrail-Suriye-İran” üçgeninde gerilimin daha da tırmanacağıdır.
Trump “Golan Tepeleri’nde İsrail işgali altında bulunan coğrafyanın artık İsrail’e ait olduğunun tanınma zamanı geldiği” söylemiyle gerilimin işaret fişeğini fırlatmıştı.
Öyle görünüyor ki...
Suriye’de savaşın sonlarına yaklaşılmış ve yeni anayasa için tarafların masaya oturma hazırlıkları başlamışken,
TARİHİ Pera Palace’ın salonunda çok hoş bir jübile daveti...
Ve Ayşegül Molu’dan daha da hoş bir veda konuşması.
Yansıtıyorum:
Kraliçe II. Elizabeth’in özel kalemi Tommy Lascelles 4 ayrı hükümdar zamanında görev yapmış.
V. George, VIII. Edward, VI. George, II. Elizabeth...
Melon şapkası, bıyığı ve kraliyete olan sadakatiyle bu ilginç kişiyi Netflix’teki The Crown dizisiyle tanıdık. Ben de iletişim sektöründeki 33 yıllık kariyerimin 19 yılını Reklamcılar Derneği, Reklamcılık Vakfı ve akademyada geçirdim.
Dernekte 8, vakıfta 7 ayrı başkanla çalıştım. Reklam sektörü adına anlamlı, etkili çalışmalar yaptık. Sektörün Tommy Lascelles’i olarak birçok arka plan olayı, bilgiyi sonsuza dek saklayacağım...
Yönetim kurullarının pek çoğuyla
İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ne 1990’lı yıllarda gitmiştim.
Golan Tepeleri, aşağıda uzanan Suriye düzlüğüne hakimdir.
İsrail’in elinde kaldığı sürece hem Suriye’ye karşı doğal savunma surları gibidir hem de Suriye’yi vurmak için büyük üstünlüktür.
O zamanlar Türkiye, -Öcalan ve PKK’yı himayesinde bulunduran- Suriye’yle hasımdı.
İsrail’le ilişkileri sıcaktı.
Bu nedenle Golan Tepeleri’ndeki mevzileri, tesisleri, silah donanımlarını göstermişlerdi.
Zaman zaman Suriye düzlüğünden Golan Tepeleri’nin arkasındaki meskûn yerlere füze ateşleniyordu.
Golan Tepeleri’ndeki ileri teknoloji donanımlarla füzenin ateşlendiği yer santimi santimine 60 saniyede hesaplanıyordu.
BAHARA girdik.
“Nev-ruz” Bayramı on yıllardır daha yaklaşırken sancılar başlardı.
PKK ve türevleri / uzantıları “Nevruz”u bir “gövde gösterisi” haline getirmişlerdi.
Aslında bu toprakların hatta bölgenin bütün etnisiteleri için “şenlik” olması gereken Nevruz gerilimin yükseldiği, meydanlarda, caddelerde, sokaklarda “siyasi gösterilere” dönüştüğü hatta polis müdahalelerine, taşlı direnişlerle çatışmalara varan “duyarlı” takvim yaprağıydı.
Marjinal grupların tekelinden alınarak, genelleştirilen şenlikler de yapıldı.
Bu yıl ise ne bir gerilimin, ne de abartılı şenliklerin yaşandığı -neredeyse- sıradan bir “Nevruz.”
Güneydoğu’da da kutlamalar yapıldı ama oradaki gazetecilerin gözlemlerine göre “sönük” geçmiş.
HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve HDP’li önde gelen kişilerin hapiste olmaları bu görüntünün başlıca nedeni olarak gösteriliyor.
Henri J. Barkey’in “Foreign Affairs” dergisinin mart sayısında yayımlanan “Kürt Uyanışı” yazısıyla devam.
Barkey’den satırları, özetlerle ve izlenimlerimle harmanlayarak yansıtıyorum.
.....................
Türkiye Kuzey Suriye’deki PKK / PYD yönetimi nedeniyle neden tepkili?
Oysa...
Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminde özerk Kuzey Irak devletiyle iyi ilişkiler kurdu.
Kuzey Irak Kürt bölgesinin petrolü, boru hattından Ceyhan’a akarak dünyaya pazarlandı.
Türkiye böylece Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne nefes borusu sundu.
Yerel seçim kampanya-sında “HDP oyları” ve “HDP tabanından Millet İttifakı’na verilecek oylar” gündemde.
Burada “Cumhur İttifakı” partileri “Kürtlerle, HDP yöneticilerini” farklı kefelere koyuyor.
Hedeflerinde “HDP yöneticileri” var.
Gene aynı dikkati “Millet İttifakı’nın yöneticileri” ve “seçmenini” de ayrı kefelere koyarak sürdürmekteler.
Ve...
Bütün bunlar “Türkiye’nin beka sorunu” ana başlığı altında meydanlara taşınmakta.
Ayrıca...
“Suriye’nin kuzeyindeki PKK oluşumu”
DÜN Çanakkale şehitlerimizi, Atatürk’ümüzü “onur duyarak” andık.
Önce...
Demirören Medya Center’da Milliyet gazetesinin düzenlediği etkinlik... “Yeni Ağıtlar” başlığı altında “Çanakkale Zaferi” için bestelenen eserlerin dünya prömiyeri yapıldı.
“Karanlıkdere Zeybeği” ve bir dizi eser... Çok değerli çalışmalar bunlar.
Alkışlıyorum.
Ayrıntılar gazetemizde.
Gazetemiz/gazeteniz Milliyet’in bu duygu yüklü ulusal günümüz için bir diğer “özel yerine” de işaret edeyim.
Anıtı bir anlamda Milliyet’in meşalesi de aydınlatıyor.
ŞEFFAF Oda konuklarım; “Türk İşi Dondurma” filminin başrol oyuncuları Şebnem Bozoklu, Erkan Kolçak Köstendil ve “Sen de mi Leyla” adlı single’ı ile Sevinç Yurdem.
“Türk İşi Dondurma”, Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün ülkeleri için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
Avustralya’da yaşayan iki Türk, geçimlerini devecilik ve el arabasıyla dondurma satarak sağlıyor. 1915 yılında memleketlerinde savaş çıktığını öğrenen ikili, Çanakkale’ye ülke savunması için gitmeye karar veriyor. Ancak, yetkililer onların adadan çıkmalarına yasak koyuyor. İki Türk mücadeleyi Avustralya’da vermeye karar veriyor.
....................
Yine iddialı bir Mustafa Uslu filmi. Mustafa Uslu gerçek hayattan konular ve senaryolar tercih ediyor. Çok da başarılı oluyor.
“Ayla”, “Sibel” ve “Çiçero” gibi...
“Türk İşi Dondurma” da yeni vizyona girdi... Gişesi çok olsun.
....................