“Dün akıllıydım ve dünyayı değiştirmek istedim, bugünse bilgeyim ve kendimi değiştiriyorum!” (Rumi) Bir tabelada İngilizce olarak karşıma çıkmıştı Mevlana’nın bu sözü… Hem de ta Nepal Dhulikhel’de bir dağ otelinin bahçesinde. Kültürel zenginliğinin yanı sıra dünyanın dört bir yanından insanın mistik bir ruhani yolculuk, meditasyon veya içsel huzur arayışı gibi niyetlerle de ziyaret ettiği bir ülkede, bizim topraklarımızla özdeşleşmiş ancak felsefesiyle bir o kadar da evrensel olan bir alimin sözlerine denk gelmek tüylerimi diken diken etmişti.
Amerika Los Angeles metrosunda Hz. Mevlana’nın hayatının anlatıldığı bir kitabı okuyan genç bir kıza rastladığımda da aynı şekilde etkilenmiştim. Biraz sohbet edince kızın görüşlerinden çok etkilendiği Mevlana’nın bir sözünü koluna dövme olarak yaptırmaya bile hazırlandığını öğrendim…
’Bilge’leri hatırlamalıyız
Bunları şu günlerde yeniden hatırlatmamın bir sebebi var elbet… Her gün yüreğimizi parçalayan yeni bir acıya uyandığımız; maalesef isyan ve öfkenin bu
Sıcaklar bunaltıp nefes aldırmazken ne çölü ne çayı Gülhan’cığım, şöyle ferahlatıcı bir kutup dairesi yazısı yazsan da okuyup hiç olmadı ruhen ferahlasak ne güzel olurdu dediğinizi duyar gibiyim…
Birincisi şaşıracaksınız ama emin olun şu an çölde burada bunaldığınız kadar bunalmazsınız çünkü nem olmadığı için teninizde sadece kuru bir sıcak hissediyorsunuz… İkincisi haydi şimdi kalkın gidin de demiyorum zaten; en yakın ihtimalle kurban bayramı tatilinde sıra dışı bir seyahat yapmak isterseniz diye önceden anlatayım dedim...
Çöl beni büyüledi
Program çekimlerimiz için seneler önce Tunus’tan gitmiştik Sahra Çölü’ne… Doğrusunu söylemek gerekirse giderken göreceğim için heyecanlandığım tek şey Tozeur şehrinin yakınlarında çölün ortasında kurulu olan efsanevi ‘Star Wars’ filminin setiydi. Oysa çöl beni hiç ummadığım şekilde büyüledi!
Etkilendiğim öyle çok şey oldu ki seyahat tavsiyesi verdiğim herkese hayatında bir kez olsun çölü görmesi gerektiğini söyler oldum…
Kamboçya’daki Angkor Parkı’nda ‘yaşayan’ 100 - 200 yıllık ağaçların gerçek üstü görüntüleri insanı büyülüyor
Teknelerde önlükleri ve sırt çantalarıyla okula giden çocuklar, karides tuzaklarıyla avlanmaya çıkan çocuklar ve kucaklarında minik kardeşleriyle annelerine evde yardım eden başka çocuklar… Kamboçya’nın hayat kaynağı Tonle Sap Gölü’nün üzerindeki köylerde gün, çocuklar için her sabah böyle başlıyor ve birkaç turistin ziyaretiyle renklenen anların dışında hayat, hem kendileri hem de aileleri için geçim derdiyle sürüp gidiyor…
Tonle Sap Gölü, Güneydoğu Asya’nın en büyük tatlısu gölü, dünyanın da az sayıdaki verimli tatlı su kaynakları arasında. 300’den fazla balık, 20’den fazla yılan, timsahlar, kaplumbağalar, su samurları, leylek ve pelikan gibi 100’e yakın kuş türünün yaşam alanı. Bu nedenle 1997 yılında UNESCO Dünya Biyosfer Rezerv Alanı olarak ilan edilmiş.
Tonle Sap Gölü ve etrafındaki verimli topraklarda yaklaşık 3 milyon kişi yaşıyor… Geçimlerini balıkçılık yaparak kazanıyorlar. Ülkenin protein kaynağının yüzde 50’si buradan sağlanıyor, bu da yılda 400 bin ton balık demek! Ancak gölde yaşam pek de romantik komedi filmlerinin masalsı ortamı gibi değil. Tonle Sap Gölü’nü Slovenya’daki Bled Gölü gibi hayal etmeyin mesela…
Farklı köyler farklı evler
Yağışsız sezonda derinliği 1
Seyahat etmek günümüzde bir tutku haline gelse de ‘jet - lag’ yüzünden kötü anlar da yaşamamıza neden oluyor
Bir dönemin geleneksel kostümü olan Dirndl, vücudu toparlayıp, ince belli ve dolgun göğüslü görünmeyi sağlamasıyla dünyanın en seksi kostümleri arasında yer alıyor
Hemen her şeyin taklidini yapan Çinlilerin 2012’de kopyaladıkları Avusturya’nın masalsı köyü Hallstatt’ı ziyaret eden Uzakdoğulu turistler, “Gerçeği varken sahtesine neden gideyim ki?” diyor
Sadece masallarda var olduğunu sandığımız rüya gibi köyler, kasabalar vardır... Avusturya’nın Hallstatt Köyü adeta bu masalların ilham perisi gibi!
Köy, üç sene önce ilginç bir olayla gündeme geldi. Her şeyin birebir kopyasını çıkarmakla ünlü Çinlilerin burayı kopyaladıkları ortaya çıktı. Ortaya çıktı diyorum çünkü proje gizli saklı yürütüldü.
Özel bir girişimci 940 milyon dolar yatırımla Guangdong bölgesine Hallstatt’ın aynısını inşa ettirip, binaları satışa sundu.
Gerçeği bir başka güzelHallstattlılar önce Unesco Kültür Mirası listesinde yer alan köy- lerinin kopyalanmasını doğru bulmadı. Ancak daha sonra bunun müthiş bir reklam potansiyeli olduğunu fark edip, köyleriyle gurur duydular.
Hallstatt’ta elinizi sallasanız Uzakdoğulu bir turiste denk geliyorsunuz, özellikle de Çinlilere! “Eee sizin orada da aynısını yapmışlar, buraya kadar neden geldiniz?” diye soruyorum, “Burayı görenler çok övdükleri için merak ettik, ayrıca bizimki orijinalinin yanından bile geçemez!” diyorlar açık yüreklilikl
Çok seyahat eden birine en sık sorulan sorudur, “En çok nereyi beğendiniz?” Ve nice diyarlar görmüş her gezgin bilir ki aslında bunun tek bir cevabı olamaz!
“Gökkuşağının 7 rengi arasından birini tercih etmek mümkün, peki 77 rengi olsaydı sadece bir tanesini seçebilir miydiniz?” diye cevaplarım hep bu soruyu...
Ama Hint Okyanusu’ndaki minik ada ülkesi Mauritius’a gittiğimden beri adı, en azından ilk beşimde geçer… Adı demişken tam söylenişini de yazsam iyi olur, zira yazılışından çıkarmak zor: ‘Morişıs’…
Afrika Kıtası’nın güneydoğusunda, Madagaskar’ın 860 km. doğusunda bulunuyor. Mauritius’ın 330 km. sahil şeridi, cam gibi turkuaz rengi suları, bembeyaz kumları, yemyeşil dağları ve tropikal bir iklimi var. Her yerinde Yaratıcı’nın elini hissettiğimiz ilahi bir güzellik kısacası!
Tam bir hazine!
Beni çok en etkileyen yanıysa sadece bu ‘doğal cazibelerden’ ibaret olmaması! Normalde çoğu tropikal adada görkemli otelinizin sunduğu imkanların dışında yapabileceğiniz pek bir şey yoktur. Oysa Mauritius tam bir hazine!
Ülkenin bir ucundan diğerine iki saatte gidebilmenin de avantajıyla tek bir gününüz bile etkinliksiz