Teknelerde önlükleri ve sırt çantalarıyla okula giden çocuklar, karides tuzaklarıyla avlanmaya çıkan çocuklar ve kucaklarında minik kardeşleriyle annelerine evde yardım eden başka çocuklar… Kamboçya’nın hayat kaynağı Tonle Sap Gölü’nün üzerindeki köylerde gün, çocuklar için her sabah böyle başlıyor ve birkaç turistin ziyaretiyle renklenen anların dışında hayat, hem kendileri hem de aileleri için geçim derdiyle sürüp gidiyor…
Tonle Sap Gölü, Güneydoğu Asya’nın en büyük tatlısu gölü, dünyanın da az sayıdaki verimli tatlı su kaynakları arasında. 300’den fazla balık, 20’den fazla yılan, timsahlar, kaplumbağalar, su samurları, leylek ve pelikan gibi 100’e yakın kuş türünün yaşam alanı. Bu nedenle 1997 yılında UNESCO Dünya Biyosfer Rezerv Alanı olarak ilan edilmiş.
Tonle Sap Gölü ve etrafındaki verimli topraklarda yaklaşık 3 milyon kişi yaşıyor… Geçimlerini balıkçılık yaparak kazanıyorlar. Ülkenin protein kaynağının yüzde 50’si buradan sağlanıyor, bu da yılda 400 bin ton balık demek! Ancak gölde yaşam pek de romantik komedi filmlerinin masalsı ortamı gibi değil. Tonle Sap Gölü’nü Slovenya’daki Bled Gölü gibi hayal etmeyin mesela…
Farklı köyler farklı evler
Yağışsız sezonda derinliği 1 metreye düşen ve 2 bin 700 kilometrekarelik alanı kaplayan göl, mayıs - ekim ayları arasındaki muson yağmurları mevsiminde 16 bin kilometrekarelik alana genişliyor, derinliği de 8 metreye ulaşıyor. Haliyle gölün içi veya kıyısı diye ayırt etmeksizin kurulan bütün evlerin bu değişime ayak uydurabilmesi gerekiyor. Bu nedenle farklı köylerde farklı ev tipleri var.
Chong Kneas Köyü’nde yaşayanlar teknelere kurmuşlar evlerini. Salon, yatak odası, mutfak için ayrı bölümler var. Köyde elektrik yok ama her evde aküler var ve televizyon seyredebiliyorlar. Aküler boşalınca jeneratör istasyonundan dolduruyorlarmış. Okulu da, marketi de, sağlık ocağı ve tapınağı da kocaman teknelerden ibaret. En ilginci de gölün ortasında duran baz istasyonu! Yaşayanların bir kısmında cep telefonu var ve hatta internete bile girebiliyorlar telefon üzerinden!
Globalleşme ve yerel dokunun korunmasının en çarpıcı örneği!
Kampong Phluk Köyü’ndeyse evler upuzun kazıkların üzerine kurulu. Yağışsız mevsimde baktığınızda neden bu kadar yükseğe kurduklarını anlayamayacağınız kadar tuhaf duruyor bu kazık evler; ancak muson yağmurları gölün seviyesini yükseltince güvenli kalıyorlar.
En az gelişmiş ülkelerden biri
Önce Chong Kneas Köyü’ndeki okulu ziyaret ediyoruz. Gitmeden 50 kiloluk bir çuval pirinç atıyoruz teknemize. Turistlerin bağışlarına alışkın olan çocuklar, teknemiz okula yanaşır yanaşmaz atlayıp hemen koca çuvalı kapıp sevinçle okula taşıyorlar. Bu onların öğle yemekleri olacak bir süre. Sonrası tam bir curcuna!
Mikrofonu, kamerayı merakla inceleyenler mi istersiniz, çığlık çığlığa sevinip zıplayanlar mı… Kamboçya, Birleşmiş Milletler’in ‘en az gelişmiş ülkeler’ kategorisinde yer alıyor. Siz de gelirken miniklerin gününü gün edecek hediyeler alırsanız yanınıza, onların mutluluğuyla daha çok mutlu olursunuz kuşkusuz.
Dünyanın bir ucundaki masumiyet
Kampong Phluk Köyü’ndeyse daracık, yüksek merdivenlerden yukarıya tırmanıp bir eve misafir oluyoruz. Bambuların üzerinde yürümek ve aradaki deliklerden aşağısını görmek yükseklik korkusu olanlara göre değil pek! Evlerin kapıları, camları yok. Zira içlerinde çalınacak bir şey yok. Ama o şartlarda dahi bir düzen, tertip ve güzellik var.
Kap kacaklar yıkanmış ve boylarına göre mutfak kısmına dizilmiş, çamaşırlar kuruması için verandaya serilmiş, evi güzelleştiren çiçekler bakımlı.
Hemen mikrofonuma asılı duran oyuncağı söküp evdeki minik oğlana hediye ediyorum, merakla inceliyor. Hane sahibi hanımefendiyle İngilizce pek fazla iletişim kuramıyoruz ancak çocuklara ve ona belki de hiç unutmayacakları bir anı hediye etmek var niyetimde... Çeker çekmez çıkan fotoğraflarını görünce önce şaşırıyor sonra tatlı ve mahçup bir şekilde gülümsüyor.
Masumiyetin tebessümü böyle olsa gerek… Aile büyüklerinin şehre gidip çektirdiği 1 - 2 fotoğraf var evlerinde ama onun çocuklarıyla ilk fotoğrafı belki de bu. Dünyanın bir ucunda, bir kadının ve iki çocuğun hayatına güzellikle dokunmuş olmanın duygusal yoğunluğuyla köyden ayrılıyoruz.