Ay başından bu yana Brüksel uzun bir zirve maratonuna ev sahipliği yaptı. NATO zirvesinden AB-ABD zirvesine birçok etkinlik düzenlendi. NATO Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantısı da cabası. Nihayet 24 ve 25 Haziran’da Portekiz’in Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını siyasi açıdan noktalayan Brüksel zirvesiyle doruk toplantılarına bir süre ara verildi. Portekiz AB dönem başkanlığını 1 Temmuz tarihinde resmen Slovenya’ya devredecek.
Diplomasi açısından önemli anlar ve dönüm noktaları yaşandı. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la kol kola vererek bir AB-Rusya liderler zirvesi düzenlenmesi için AB’ye üye diğer ülkeleri ikna etmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı. Olamamasının sebebi de bunun Merkel’in son zirvesi olması. Malum Almanya’da Eylül ayında yapılacak genel seçimlerde Merkel bir daha aday olmadı. Merkel’in adayı olan Alman Hristiyan Demokrat CDU partisi lideri Armin Laschet de şimdiden Türkiye konusunda saçmalamaya başladı. Merkel, 2005 yılında başbakanlık görevine adayken seçilmesi halinde Türkiye’nin AB üyeliğine son verip, Ankara ile Brüksel arasında imtiyazlı ortaklık sağlama sözü vermişti. Merkel imtiyazlı ortaklık için dostu Fransa eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yle birlikte Türkiye’nin adaylık statüsüne son vermek için çok çabaladı. AB’nin resmi belgelerinde yer alan aday kelimesini sildirdi. Türkiye’nin AB ile yürüttüğü müzakerelerin ‘nasıl sonuçlanacağının önceden tespit edilemeyeceği’ ifadesi koyarak adaylık sürecini epey sulandırdı ve imtiyazlı ortaklığın zeminini hazırladı. İkinci kez başbakanlık koltuğuna aday olan Merkel Türkiye konusunu yeniden gündeme getirdi. Ancak son iki seçimde Türkiye konusunu gündeme getirmemeye özen gösterdi. İktidarının son yıllarında ise Türkiye konusunda daha erdemli, daha akil bir tutum sergiledi. AB’nin Türkiye’ye haksızlık yaptığını resmen kabul etmese bile, AB-Türkiye ilişkilerinin kopmaması için özen göstermeye başladı. Aralık 2020 ve Mart 2021’deki AB zirvelerinde bunu kanıtladı. Son Brüksel zirvesinde ise gücü yetmedi. Armin Laschet ise söyleminde yine Merkel’in 2005 yılındaki Türkiye vaatlerini benimsedi. Sanki Türkiye yarın sabah AB’ye üye olacakmış gibi. AB’nin önde gelen ülkeleri maalesef stratejik düşünceden uzak. Diplomasi aslında kimin haklı olup olmadığını tespit etme sanatı değil. Kutuplaşmış iki görüş arasında uzlaşı sağlama sanatıdır. AB dış politika yüksek temsilciliği, AB üyesi ülkeler veya AB kurumları Türkiye konusunda bu erdemlerini ve vasıflarını henüz göstermediler.
Oysa Türkiye’de devlet dışı oluşumlar, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri AB ile Türkiye arasında ilişkilerin yeniden tesis edilmesi için çok güzel ve öncü çalışmalar alıyorlar kaleme. Global İlişkiler Forumu Başkanı Büyükelçi Selim Yenel önderliğinde aralarında Çiğdem Nas, Selim Kuneralp, Senem Düzgit, Nilgün Eralp gibi değerli büyükelçi ve akademisyenin bulunduğu kanaat önderleri AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi için bir yol haritası oluşturdular. İngilizce ve Türkçe olarak yayınlanan toplam 51 sayfalık raporlarında gerçekçi tespitler ve önerilerde bulunarak önemli hatırlatmaları da dile getiriyorlar: ‘Türkiye Batılılaşma ve Batıyla bütünleşme hedefleri doğrultusunda AB’ye üye olmayı milli politikasının temel unsuru halinde bugüne kadar sürdürmüş ve halen sürdürmektedir. Bununla birlikte üyelik hedefi gittikçe uzaklaşmaktadır.
‘Dünyamızın pandemi, iklim krizi, yeşil ve dijital dönüşüm, yasa dışı göç ve terörle mücadele gibi geçirmekte olduğu değişimler karşısında, küresel çağın getirdikleriyle uyumlu bir şekilde birlikte hareket etmek ayrı kalmaktan daha fazla yarar getirecektir’ diye kanaat önderleri ilişkilerin yeniden tesis edilmesi için önemli önerilerde bulunuyorlar. Avrupa’nın önde gelen düşünce kuruluşlarının ise AB’nin Türkiye konusundaki kararsızlığını giderecek önerileri kaleme alan bir raporuna henüz denk gelmedim maalesef. Resmi kurumların fikir üretemediği ortamda adı üzerinde olan düşünce kuruluşlarının devreye girmesi gerekiyor. Türkiye’den gelen yaratıcı öneriler karşısında AB’deki muadilleri sessiz. Belki de Merkel’in sonunu, Macron’un belirsizliğini ve yeni dönemin aktörlerini beklemekteler.
216 yıllık gelenekte ilk Türk bankacı
Haberi önce İsviçre’nin yüksek tirajı ‘Le Temps’ gazetesi bildirdi. Ardından da Bloomberg gibi ekonomi ağırlıklı ajansların hepsi duyurdu. İsviçre’nin 216 yıllık finans kuruluşu olan Pictet Bank, 216 yıllık geleneğine son vererek 7 kişilik yönetici ortak kadrosunu 9’a genişletme kararı aldı. Bu kararın arkasında bir taraftan bankanın kurucu geleneğine yeniden sahip çıkma arzusu, diğer yandan da yönetici kadrosunu gençleştirme ve çeşitlendirme hedefi yer alıyor. Bu çerçevede 216 yıllık banka ilk defa yönetici kadrosuna bir kadın atadı.
Bu kadın da dünyanın önde gelen son derece başarılı bir bankacısı Elif Aktuğ. Aktuğ bankanın eski yönetici ortaklarından olan Charles Pictet’in oğlu François Pictet’yle bu göreve atandı. Goldman Sachs’daki kariyerine ara vererek İsviçre’ye yerleşen Elif Aktuğ, uzun süreden beri Pictet’nin alternatif fonlarını yönetiyor. Le Temps gazetesi banka yönetiminin neden Aktuğ’yu seçtiğine yönelik methiye sözlerine geniş yer veriyor. Avrupa’da yaşanan Türklerin başarı hikayeleri her zaman göğüs kabartıcı oluyor.
NATO’da yeni askeri komite başkanı
Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO’nun askeri kanadı yeni başkanına kavuştu. Malum İttifak’da üç önemli kuruluş bulunuyor. Birincisi NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in başkanlık ettiği Kuzey Atlantik Konseyi. Bir diğeri ise Askeri Komite. Ve siyasilerin onayladığı askeri harekat kararlarını icra edecek olan Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı. NATO’nun askeri komite başkanının sınıfı ve geldiği ülke ile ait olduğu kuvvet, İttifakın gelecekte ağırlık vermeyi düşündüğü kuvvetlere de işaret ediyor.
Havacı Orgeneral Sir Stuart Peach Askeri Komite başkanlığı koltuğunu Hollandalı Oramiral Rob Bauer’e devretti. Sir Peach çok ilginç bir şahsiyetti. Adı üzerinde. Bunu derken soyadına değil ilk adının önündeki Sir kavramına dikkat çekiyorum. Havacı olduğundan mı bilinmez, insanlara havadan bakan, seçkin olduğunu düşündüren hafif züppe bir tavrı vardı. Ancak Romanya’da yapılan tatbikatta NATO Genel Sekreter Vekili ile sabah saatlerinde yaptığı ortak basın açıklamasında resmi tören kıyafetinin eteklerindeki lekeler dikkatimden kaçmadı. NATO ve ABD’nin Çin ile Pasifik’e odaklanmayı tercih ettiği bir dönemde Askeri Komite Başkanı’nın deniz kuvvetlerinden gelmesi sanki Türkiye açısından da önem teşkil ediyor. Zira Doğu Akdeniz’de veya Ege’de yaşanan gerilimler konusunda uluslararası deniz hukuku konusunda bilgili bir insan olan Bauer’in Yunanistan’ın ‘ilginç’ iddialarına pabuç bırakıp bırakmayacağı konusunu zaman gösterecek.