Portekiz, 1 ay önce Avrupa Birliği’nin (AB) dönem başkanlığını Almanya’dan devraldı. Türkiye açısından Portekiz dönem başkanlığı oldukça önemli. Zira 10 Aralık 2020’de düzenlenen AB liderler zirvesinde 27’ler Türkiye’ye karşı yaptırım kararı almadılar. İlişkilerin Mart 2021’e kadar gerilimsiz devam etmesi halinde 25-26 Mart tarihleri arasında yapılacak olan AB liderler zirvesinde Ankara ile Brüksel arasında pozitif gündeme yönelik bir karar alabileceklerini açıkladılar.
Bu açıklamalar ışığında da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu AB’nin neredeyse tüm kurumlarının en üst düzey yetkilileriyle bir araya geldi. Bu toplantılarda AB-Türkiye ilişkilerinin ne yönde ilerleyebileceği konusunda karşılıklı olarak nabız yoklandı.
Bilindiği üzere an itibariyle AB ile Türkiye arasında yeni müzakere başlığı açılamıyor. Hukuki ve idari engeller aşılsa bile AB’ye üye ülkelerin çoğunda Türkiye’yle yeni başlıkların açılması için herhangi bir iştah bulunmuyor. Bu çerçevede AB’nin Türkiye’ye sunabileceği pozitif gündemin içeriği, Gümrük Birliği anlaşmasının modernizasyonu, göç mutabakatının güncelleştirilmesi, Ar-Ge alanında işbirliği ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı bir AB liderler zirvesinin düzenlenmesi. Pozitif gündemde yer almasını arzuladığımız ancak şimdilik mümkün görünmeyen konu vize muafiyeti.
26 Eylül 2021’de Almanya’da yapılacak olan genel seçimler ile 1 0cak 2022’de AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Fransa’nın aynı yılın bahar aylarında yapacağı genel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dolayı AB’nin Türkiye’ye vize muafiyeti sağlaması pek mümkün görünmüyor. Pozitif gündemin şekillenmesi için Brüksel ile Ankara arasında başlayan yumuşama sürecinin Haziran ayına kadar sürmesi gerekiyor. AB kaynakları Türkiye’nin ekonomi ile adalet alanında yapacağı reformların da önem teşkil ettiğini hatırlatıyorlar. Diplomatik kaynaklar da Haziran ayına kadar AB’ye üye bazı ülkeler ile üçüncü ülkelerden Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasını engellemek amacıyla provokatif açıklamalar ve adımların gelebileceğine işaret ederek Türkiye’nin bu dönemde soğukkanlılığını muhafaza etmesinin önemine dikkat çekiyorlar. Zira Yunanistan ile Türkiye arasında istikşafi görüşmelerinin başlamasını olumlu bir adım olarak niteleyen AB, bu görüşmelerin devam etmesinin diplomatik açıdan öneminin altını çiziyor. Şubat ve Mart aylarında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorununun çözüm sürecine yönelik olarak barış görüşmelerini yeniden başlatması halinde Ankara’nın sergileyeceği tavrın da önem adledeceğini söylüyorlar. Sonuç olarak Portekiz dönem başkanlığı esnasında Gümrük Birliği’nin moderleştirilmesinin karara bağlanması önemli bir başarı oluşturur. AB’nin rekabet gücünü arttıran, Türkiye’nin de ekonomisinin canlandırılması ve güçlendirilmesini sağlayan önemli bir adım olur. Zaten Gümrük Birliği anlaşmasının modernleştirilmesi bir günden ötekine bitecek bir müzakere değil. Ancak müzakere esnasında Türkiye AB’nin tedarik zincirinin bir parçası olmak için önemli bir avantaj elde edecek. Yeşil mutabakat ile taksonomi alanında da önemli bir müktesebata haiz olmuş olacak. AB-Türkiye ilişkilerinde hayal kırıklığına uğramamak için gerçekçi ve samimi olmakta fayda var.
AB’nin aşı tedarik stratejisi bir fiyasko
Eskiler muvaffakiyetsizlik derdi. Güncel tabiriyle bozgun. Hatta hezimet denilir. Ancak ben hezimetin İtalyan kökenli eş anlamlısı olan fiyaskoyu tercih ettim. Zira geçtiğimiz yılın Şubat ayında baş göstermeye başlayan Kovid-19’un Avrupa kıtasındaki odağı İtalya’ydı. Avrupa Komisyonu görev tanımında olmasa bile üye ülkelere yardımcı olmak amacıyla Kovid-19’la mücadele çerçevesinde aşı tedarik etmeye soyundu. Hatta aşının bulunması halinde tüm dünyaya tedarik edilmesi için de dev bir bağış kampanyası düzenledi. Aşının bir ülke veya bir laboratuvarın tekelinde olmaması, tüm dünyaya mal edilmesi gerektiğini savundu haklı olarak. Ancak o tarihten bu yana 400 milyon nüfuslu AB’ye 2.3 milyar doz aşı satın alan Avrupa Komisyonu henüz öngördüğü aşılama takvimine sadık kalamadı. Sebebi aşı üreticileri mi yoksa Brüksel’in yaptığı anlaşmanın içeriği mi henüz belli değil. Ancak gerçek şu ki Avrupa Komisyonu aşı tedariğinde cesur davranamadı, riski göze alamadı. Netice itibariyle ABD, Kanada, İngiltere ve İsrail gibi ülkeler aşı piyasaya çıkmadan ön sipariş verme cesaretinde bulundular. Hatta İsrail piyasa değerinin üç katı fiyatına aldı. Avrupa Komisyonu ise garantici davranmak istedi ve süreci iyi yönetemedi. AB kamuoyunun baskısına rağmen geç kaldı. Şimdi üreticiler ‘force majeur’ yani mücbir sebepleri ileri sürerek AB’ye aşı tedariki yavaşlatıyorlar veya daha fazla ücret vermeye hazır olan ülkelere gönderiyorlar. Oysa AB cesur davranıp riski göze aldığı vakit, Euro veya Schengen vizesi gibi devrim niteliğinde yeniliklere imza atabiliyor, üstelik başarılı olabiliyor. Aşı firmalarının CEO’ları ile bugün videokonferans yöntemiyle görüşecek olan Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen klavye altından sopa gösterme cesaretine ulaşacak mı bilinmez. Ancak gerekli.
Yeni maslahatgüzar Irit Lilian
İsrail’in Sofya eski büyükelçisi İrit Lilian, ülkesinin yeni Türkiye maslahatgüzarı olarak atandı. AB çevrelerinde de iyi bilinen Lilian Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri sağlam bir zemine oturtarak yeniden ivme kazandırmakla görevlendirildi. Türkiye’yi çok yakından tanıyan Lilian, merkezde çalıştığı dönemde Türkiye’den de sorumlu genel müdür yardımcısıydı. O dönemde Tel Aviv’de Türkiye Büyükelçisi olan ve halen TürkUno Daimi Temsilciliği görevini üstlenen Feridun Sinirlioğlu’nu da çok iyi tanıyan Lilian, İsrail-Türkiye ilişkilerinin ekonomi, savunma, kültür ve siyaset boyutlarına haiz. Türkiye’nin AB’ye yakınlaşma sürecini de destekyen Lilian’in Ankara’ya atanması, AB çevreleri tarafından İsrail hükümetinin Türkiye’ye uzatmış olduğu bir zeytin dalı olarak yorumlanıyor.