Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Meseleyi uzatmadan doğrudan konuya gireceğim. Malumunuz olduğu üzere, ABD, Avrupa kıtasının konvansiyonel güvenliğinden elini eteğini çekme kararı aldı. ABD, bu isteğini 1978’den beri dile getiriyor. Carter döneminde Avrupalı müttefiklerinden savunma alanında daha fazla sorumluluk almalarını talep ederken, Clinton döneminde bu talep külfet paylaşımına dönüştü. Trump’ın ilk iktidar döneminden bu yana ise Avrupa’nın güvenliğinin tamamen Avrupalı müttefikler tarafından üstlenilmesi gerektiği vurgulanmaya başlandı. 

Haberin Devamı

Caydırıcı güç vs. ikna edici güç

Bu dönüşüm, şu soruyu gündeme getirdi: Avrupa kıtası nükleer bir tehditle karşı karşıya kaldığında Beyaz Saray’ın o dönemdeki sakini nükleer şemsiyesini kullanır mı? Hatta ABD’nin hâlâ güvenilir bir müttefik olup olmadığı da sorgulanıyor. Sorunun yanıtını ancak zaman gösterecek. Ancak öncelikli mesele, Avrupa kıtasının konvansiyonel güvenliğini sağlamak için imkan ve kabiliyetler geliştirmek. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ilk olarak 2017’de dile getirdiği, Avrupalı müttefiklere ABD’den doğabilecek nükleer boşluğu doldurma önerisini bir kez daha sundu. Almanya ve Polonya sıcak baktı. Ancak Macron’un önerisi Fransa’da ‘egemenlik elden mi gidiyor’ şeklinde tepkiyle karşılandı. Bu tepkiler popülist yaklaşım ve doktrine dair cehaletten kaynaklanıyor. 

NATO’da üç nükleer güç bulunuyor: ABD, Fransa ve İngiltere. Ancak bu ülkelerin nükleer silahları kullanma yaklaşımları farklı. ABD, Sovyetler’in sayısal üstünlüğüyle baş edebilmek ve Avrupa’nın bir savaş alanına dönüşmesini engellemek için ciddi sayıda taktik nükleer silah geliştirdi. Fransa ise nükleer silahlarını siyasi saiklerle ve sadece caydırıcılık amacıyla geliştirdi, bu nedenle taktik nükleer başlığı neredeyse yok denecek kadar az. Nükleer silahların kullanımı, bazen Bayesçi olasılık teorisine, bazen de Gauss-Markov teoremine dayanarak hesaplanıyor. Nükleer silahların yaygınlaşmaması, kullanılma ihtimalini azaltıyor. Dolayısıyla, ABD’nin çekilmesiyle Avrupa, kıtanın güvenliğini caydırıcılıkla değil, askeri ikna gücüyle savunmaya hazırlanıyor. Bu strateji sayesinde saldırmayı düşünen bir güç, saldırının matematiksel olarak büyük kayıpla sonuçlanacağını öngörerek vazgeçecek. Eğer saldırı gerçekleşirse, ölçüsüz ve yoğun konvansiyonel bir ateş gücüyle karşılık bulacak. 

Haberin Devamı

Avrupa kıtasında birlikte hareket eden ülkelerin sayısı ve Pasifik, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki partnerlerin desteği, Avrupa’nın toplam askeri gücünü belirleyecek. Savunma sanayisinin üretim hacmi ve silahların ateş gücü de ikna edici gücün temel unsurlarından olacak. Ukrayna’da bir ateşkes, yalnızca ilk yarının sona erdiğini gösterecek. İkinci yarının ne zaman başlayacağı veya maça ne kadar ara verileceği ise belirsiz. 

Savaş ekonomisi değil, savunma ekonomisi

Mübalağa anlamını yitiriyor; sevgi, beğeni ya da hakarette olduğu gibi. Ukrayna-Rusya savaşı ve ABD’nin Avrupa güvenliğinden çekilme kararıyla birlikte Avrupa ülkelerinde ‘savaş ekonomisi’ söylemleri yükseliyor. Bu söylem, en çok dile getirenlerden Macron’la sınırlı değil. 

Haberin Devamı

Savaş ekonomisi, sadece söylemle hayata geçirilemez. Bir ülkenin savaş ekonomisine geçmesi demek, GSYH’sinin en az %15’ini savunmaya ve orduya ayırması demektir. Hiperenflasyonu önlemek için sıkı para politikaları uygulamak, enerji tüketimini azaltmak, askerlik nedeniyle erkeklerden boşalan iş gücünü kadınlarla doldurmak, ihracatı sınırlamak, emtiaları kontrol etmek, tarım politikalarını düzenlemek gibi çok boyutlu önlemler gerektirir. 

Pandemi öncesinde Avrupa’nın odağı yeşil ekonomi ve çevre politikalarıydı. Ancak yeşil ekonomi, sermaye yoğun bir alan olmasına rağmen istihdam yaratmıyor ve yatırım getirisi düşük. Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa, yeşil ekonomiyi kademeli olarak askıya aldı ve savunma sanayiine yönelmeye başladı. Nitekim Almanya örneğine baktığımızda, ülkedeki mühimmat üreticilerinin piyasa değerinin, otomotiv üreticilerinin değerini geride bıraktığını görüyoruz. Avrupa’da şu an bir savaş ekonomisi değil, savunma ekonomisi inşa ediliyor; ve bu, askeri ikna gücünün de temel unsurlarından biri olarak Avrupa’nın yeni güvenlik stratejisini şekillendiriyor.