Mevsim ne olursa olsun, siyaset asla rehavete kapılmaz. Siyasi partilerin liderleri ise asla. Kapılan da zaten rakibinin yaratmış olduğu girdap tarafından yutulur ve tarihe gömülür. Aşırı sağ partilerin yükseliş kaydettiği Almanya’da ana muhalefet partisinde liderlik yarışı kızıştı. Zira şimdiden, 2025 yılında düzenlenmesi öngörülen genel seçimlere Hristiyan Demokratlar (CDU) ile Bavyera eyaletinin muhafazakarlarının partisi Hristiyan Sosyalistler’den (CSU) oluşan ve ‘Birlik’ olarak bilinen siyasi oluşuma kimin liderlik edeceği şimdiden tartışmaya açıldı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un önderlik ettiği iktidar koalisyonunun kamuoyu desteği %40’ın altına indi. Nitekim GSM firması tarafından 2-9 Ağustos tarihleri arasında yapılan kamuoyu araştırmalarının neticelerine göre Scholz’un partisi Sosyal Demokratlar oyların %17’sini, koalisyon ortağı Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un partisi Yeşiller oyların %14’ünü, Ekonomi Bakanı Christian Lindler’in partisi Liberal Demokratlar da oyların %7’sini alıyor. Ana muhalefetteki CDU/CSU ise oyların %27’sini alarak birinci parti konumuna yerleşiyor. Kısa adı AfD olan yabancı düşmanı aşırı sağ Almanya için Alternatif Partisi’nin ise oyların %21’ini alarak ana muhalefet koltuğuna oturması bekleniyor. Bu durumda, geçmiş yıllarda olduğu gibi Birliğin Sosyal Demokratlarla büyük bir koalisyon kurması iktidar için yeterli gibi görünmüyor.
AfD ise tek başına iktidar olamıyor ancak sağın geleneksel oluşumu Birliğin iktidar olabilmesine de izin vermiyor. İşte bu ortamda 2025 yılında düzenlenecek olan genel seçimlerde Birliğe liderlik edecek olan şahsiyet konusunda yarış başladı bile. Halen bu koltukta oturan Friedrich Merz, rakipleri tarafından çok eleştiriliyor. Birliğin AfD’ye karşı zemin kaybettiğini düşünen parti içi muhalefet, Merz’in koltuğu devretmesi gerektiğini savunuyor. Zira parti içi muhalefet, Scholz hükümetinin hüsrana uğramasına ve kamuoyu desteğinin hızla azalmasına rağmen, seçmenin tercihini AfD’den yana yapmasından yakınıyor. Merz’in rakipleri arasında CSU lideri Markus Söder bulunuyor. Her ne kadar ‘şimdilik’ Birlik oluşumunun liderliği ile ilgilenmediğini dile getirse de, 8 Ekim tarihinde Bavyera eyaletinde yapılacak olan bölgesel seçimlerde partisinin öngörüldüğü üzere ipi önde göğüslemesi halinde Söder’in Birliğin önderi olarak 2025 seçimlerine girmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Merz’in kendi partisi içindeki muhalefetle de başı dertte. Nitekim eski bir CDU milletvekili olan Wolfgang Bosbach, Die Welt gazetesine yaptığı açıklamada, 51 yıllık parti üyesi olduğunu hatırlatarak, partisinin hiçbir tarihte, iktidar partisinin oluşturduğu olumsuz siyasi havadan istifade edemeyecek kadar aciz bir durumda olmadığına dikkat çekti. Merz’i AfD’ye karşı çok yumuşak bir tavır sergilemekle eleştiren Bosbach, Söder’in daha sert ve kararlı bir tavır sergileyerek Bavyera’da AfD’ye karşı oy kaybetmediğine vurgu yaptı. Kuzey Ren West eyaleti lideri Hendrik Würst ile Schleswig-Holstein lideri Daniel Günther de Merz’e alternatif olabilmek üzere kendilerini şimdiden konumlandırıyorlar. Her iki şahsiyet de CSU lideri Söder’in AfD ile koalisyon yapmama konusunda kesin karar aldığını hatırlatırken, CDU lideri Merz’in bu hususa açıklık getirmediğinin altını çiziyorlar.
Merz koltuğunu kaybeder mi bilinmez. Ancak gerek parti içi muhalefetin gerekse Birlik ortağı CSU liderinin beklentilerine açık bir şekilde cevap vermesi gerekiyor. Aksi takdirde koltuğu elinden alınacak. Tabii, hem parti içi muhalefet hem de ortakları Merz’i neden eleştirdiklerini, ne yapmak istediklerini ve hangi hedefe yönelik ilerlemek istediklerini çok açık ve net bir şekilde dile getiriyorlar. Ona göre de parti içinde ve koalisyon ortakları arasında da risk alıyorlar. Lider olmak, lidere alternatif oluşturma çabasına girmek de bunu gerektirir.
Avrupa ‘sessizce’ silahlanmaya devam ediyor
Malum, Rusya-Ukrayna savaşının başladığı tarihten bu yana birçok Avrupa ülkesinin sınırlı savunma imkan ve yeteneği olduğu ortaya çıktı. Savaş, belki turnusol kağıdı etkisi yarattı. Aslında ABD bu gerçeği 1970’li yılların sonundan bu yana ekseriyetle tatlı tatlı, zaman zaman da George Bush Jr. veya Trump ağzından biraz daha filtresiz ya da amiyane şekilde dile getiriyordu. Avrupa’nın ABD ile külfet paylaşması ve savunma sanayiini mutlaka güncelleştirmesi, imkan ve yeteneklerini modernleştirmesi gerektiğini söylüyordu. Ancak uzun süre Avrupa, ABD’nin güvenlik şemsiyesine güvenerek, parasını, tatlı hayata, refah devletinin gerekleri olan sosyal kalemlere harcamayı tercih etti. Ancak Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa da savunma alanında ABD’ye bağımlı olmasının olumsuzluklarını idrak etti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un pandemi sürecinden bu yana dile getirdiği stratejik özerklik kavramının önemini anladı. Gereğini de yapma kararı aldı. Ukrayna savaşıyla birlikte jet hızıyla NATO üyesi olan Finlandiya, İsrail’den 345 milyon Dolar değerinde ‘David Sling’ tipi hava savunma sistemi satın alma kararı aldı. ABD de İsrail’in bu sistemi Finlandiya’ya satmasına yeşil ışık yaktı. Fransa ve İtalya da Horizon sınıfı fırkateynlerine Eurosam tarafından üretilen Naviris tipi hava savunma sistemi alma kararı aldı. İhale 1.6 milyar Euro değerinde. Fransız ve İtalyan fırkateynlerinin güncelleştirilmiş hava savunma sistemleri 2030 yılında devreye girecek. Hollanda da kesenin ağzını açtı. 4 adet elektrik dizel tipi denizaltı almayı hedefleyen Hollanda’nin Deniz Kuvvetleri bu hususta yeni bir ihale açtı. İhalede dikkat çeken unsurlar arasında yeni denizaltıların Tomahawk tipi seyir füzeleri atma yeteneğine sahip olması geliyor. Fransa’dan Naval Group, Almanya’dan ThyssenKrup Marine ve İsveç’den Saab Kockums’un tekliflerini değerlendirecek olan Hollanda, ABD, İngiltere, Almanya ve İtalya’nın elinde bulunan, orta ve uzun menzilli seyir füzesi atan denizaltı imkan ve yeteneğine sahip 5’inci NATO ülkesi olmak istiyor. Hollanda Deniz kuvvetlerinin bu 4 denizaltı ve yan ürünleri için ayırmış olduğu bütçe 2.5 milyar Euro. İhaleyi kazanacak olan firmanın ilk denizaltıyı 2028 yılında teslim etmesi gerekecek. Usulce, sessizce, Avrupa ülkeleri savunma imkan ve yeteneklerini pekiştirip geliştiriyorlar. Bugünden yarına bir fark oluşturma ihtimalleri yok. Ancak 2030 yılından itibaren, NATO’nun Avrupalı müttefikleri, ABD’nin öteden beri dile getirdiği külfet paylaşımında bulunmaya başlayabilecekler.