Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) yönetimin değişmesi Brüksel’de bir çok beklenti yarattı. Malum, Donald Trump döneminde Washington ABD’nin geleneksel devlet politikasından çok uzaklaşmıştı. Trump yönetimi müttefiklerini taciz eden, ABD’nin NATO’ya olağan taahhütlerini pazarlık meselesi yapan bir tutum sergilemişti. Trump döneminde ABD bürokrasisine yapılan üst düzey atamalar da tartışma konusuydu. Biraz İznik İmparatorluğu döneminde hükümdar olan II.Theodoris’in atamalarını andırmıyor değildi. Çocukluk arkadaşı Georgios Mouzalon’u üst düzey bir göreve atayan Theodoros Laskaris’in bu hareketi, dönemin aristokratlarının büyük tepkisine neden olmuştu. Edremit doğumlu Mouzalon’un ailesinin aşağı tabakadan olması değildi tepkinin nedeni. Liyakat esasına göre atanmadığı ve sadece ahbap-çavuş ilişkisi çerçevesinde, biyata dayalı olarak atandığı için tepkilere neden olmuştu. Aristokratlar  Mouzalon’un, II.Theodoros’un İznik İmparatorluğu’nun devlet politikasından uzaklaşmasına ve aristokratların bağımsızlığını ve etkilerini azaltmaya yönelik bir politika gütmesine neden olduğunu düşünüyorlardı. Uzun vadeli devlet politikalarının devam ettirilmemesi halinde de İznik imparatorluğu’nun çökeceğini savundular.

Haberin Devamı

Trump döneminde ABD’nin devlet politikasına aykırı olarak atılan adımlar Joe Biden tarafından tek tek siliniyor. ABD, Dünya Sağlık Örgütü’ne ve Paris anlaşmasına geri döndü. Halk diliyle ifade etmek gerekirse, ABD fabrika ayarlarına dönüş yapıyor. Münih Güvenlik Konferansı’nın sanal ortamda düzenlenen toplantısında da Biden ABD’nin devlet politikasına geri dönüş mesajını açık bir şekilde dile getirdi. Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel de Avrupa’nın güvenliğinin bel kemiği olarak NATO’yu işaret ederek Avrupa Birliği’nin savunma alanındaki strateji otonomi fikrinden kısmen vazgeçtiğini gösterdi. AB’den ayrılan İngiltere’nin Başbakanı Boris Johnson da Londra’nın bundan böyle ABD ile Avrupa arasındaki köprü görevini yeniden üstlenip, Avrupa-Atlantik alanının güvenliği için katkıda bulunacağını açıklayarak İngiltere’nin aslında AB’ye üye olmadan önce uyguladığı politikaya döndüğünün sinyalini verdi. Fransa’da ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ülkesinin Charles De Gaulle tarafından oluşturulan devlet politikasına dönmeye niyetli olduğunu bildirerek Avrupa’nın stratejik otonomi konseptinde ısrarcı olacağını bildirdi.

Haberin Devamı

ABD, Avrupa ve devlet politikası

Nitekim ABD’nin Almanya’nın Rusya’dan gaz alımı için geliştirdiği Kuzey Akım 2 projesini eleştirmesini de Washington yönetiminin devlet politikasına dönüşü olarak değerlendirmek gerekiyor. Hatırlanacağı üzere 1978 yılında Almanya ve Fransa ile Rusya arasında Sibirya boru hattı olarak bilinen Urengoy-Pomary-Uzhgorod doğalgaz hattının inşası konusunda büyük bir gerilim yaşanmıştı. Alman Deutsche Bank boru hattının finansmanı için 3.2 milyar Alman markı kredi vermişti ve bu hat 1984 yılında Fransa’da düzenlenen resmi bir törenle açılmıştı. Reagan,  Avrupa’nın Sovyetler Birliği’ne enerji alanında bağımlı olacağı gerekçesiyle tepki göstermişti. Şimdi ABD Dışişleri Bakanı olan Anthony Blinken de 1987 yılında “Ally versus Ally” yani Müttefik Müttefik’e Karşı diye bir kitap kaleme alarak o dönemde yaşanan gerilime geniş yer ayırmıştı.

Haberin Devamı

ABD ve Avrupa’nın devlet politikalarına geri dönme sinyalleri Türkiye açısından son derece önemli. Avrupa’da Angela Merkel Berlin ile Ankara arasında devlet politikası ayarlarına dönmeyi istediğini sadece söylemedi. 10 Aralık 2020 zirvesinin sonuç bildirgesinde Türkiye’ye karşı pozitif ajanda imkanı tanıyarak ve yaptırımlara karşı gelerek kanıtladı. İtalya’nın yeni Başbakanı Mario Draghi de AB-Türkiye diyaloğunun daha erdemli olmasına çalışacağını söyleyerek fabrika ayarlarına dönüşünün sinyalini verdi. ABD ve Avrupa devlet politikalarına dönüş sağladıkları vakit Türkiye’nin NATO ve AB nezdindeki işbirliği de gözle görülür bir şekilde ilerliyor. Tıpkı 1995 yılındaki Gümrük Birliği anlaşmasında ve 1999 yılındaki Helsinki zirvesinde dönemin ABD dışişleri bakanı MAdleine Albreight’in müdahalesi veya 2004 yılında müzakerelere başlanması yönündeki zirve kararında yaşandığı üzere. Nitekim ABD’nin devlet politikasına dönüşü, bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD ve YPG yerine Türkiye gibi stratejik bir müttefikten yana tercih yapmasını kaçınılmaz hale getirecektir. Kuşkusuz Biden, Merkel ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in demokratik kurumların güçlendirilmesi yönündeki yenilenen çağrılarını da kulak arkası edemeyiz. Bir başka deyişle temel hak ve özgürlüklere yönelik reformlar ile demokratik kurumların erozyona uğramasını engellemeye yönelik çabalar da önemli. Türkiye bu alandaki ev ödevinin bilincinde.