Yargı kararıyla sabittir.
Muş’a bağlı Altınova beldesinde, yani yaşayanların diliyle Vartinis’te 3 Ekim 1993’te, gece 03.30’da bir ev yakıldı.
Evdekilerin herhangi bir suçla yakından ya da uzaktan ilgisi yoktu.
O evin içerisinde Mehmet Nasır Öğüt, eşi Eşref Oran, çocukları Sevim, Sevda, Aycan, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Cihan ve Cinal, Eşref Oran’ın karnındaki bebek yanarak öldüler.
Geriye, anne ve babasının, kardeşlerinin yanarak ölmesini izlemek zorunda kalan Aysel Öğüt kaldı.
Basın açıklamasına göre ise dokuz terörist çatışmada öldürülmüştü.Beldeden dokuz kişi hakkında dava açıldı.
1995’te Diyarbakır DGM, köylülerin beraatlerini kararlaştırdı.
2003’te Aysel Öğüt’ün şikâyetiyle soruşturma açıldı.
Askeri yargı, dosyayı tam 9 yıl bekletti.
Dava, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla açıldı.
Hiçbir olay olmaksızın, ilk duruşmadan sonra, dosya, nakil kararıyla Kırıkkale’ye yollandı.
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi, birkaç ay önce oy çokluğuyla sanık askerlerin beraatini kararlaştırdı.
***
Yargılama ilginçti, 10’dan fazla tanık, beldede çatışma çıktığını, Jandarma Komutanı Mustafa Uçar’ın şehit düştüğünü, aynı gün Karakol Komutanı Yüzbaşı Bülent K.’nın araçla beldeye geldiğini, araçta o sırada yaralı haldeki Uçar’ın ve öldürülen bir PKK’lının olduğunu anlatmışlardı.
Bütün tanıklara göre, Bülent K., akşam gelip beldede kim kaldıysa evlerini yakacaklarını söylemişti.
Ne hikmetse, akşam da karakola, beldede PKK’lıların bulunduğu ihbarı gelmişti.
Ne olduysa sonra yaşanmıştı.
Beraat kararı veren mahkemenin yeni tamamlanan gerekçeli hükmünde bu tanıklarla ilgili yaptığı yorumlar ise daha ilginç.
Gerekçeli karara göre, çok sayıda tanık arasından olayın yaşandığı dönemde 11 ve 13 yaşında olan iki kişinin ifadesi kuşkuluydu.
20 yıl geçmişti, çocuklardı, nasıl hatırlayacaklardı?
Mahkeme, Adli Tıp’a sormuştu.
Ama Adli Tıp, hatırlamalarının önünde engel olmadığı sonucuna varmıştı.
Mahkemeye bu da yetmedi, ikisinin ifadesini kuşkulu bulduğunu gerekçeli kararına yazdı.
Diğer tanıklar mı? Boş verin, ne önemi vardı?
Ama mahkemenin önemsediği tanıklar vardı.
Sanık Bülent K. dört tanık göstermişti, dört isim de o dönemde askerdeydi ve komutanın “muhafızıydı.”
Dört tanığın tamamı, Bülent K.’nın o gece operasyona katılmadığını anlatmıştı.
Mahkemeye göre, bu tanıkların beyanı, diğer tanıkların beyanlarını kuşkulu kılmıştı.
Ama bir de aynı dönem askerlik yapan üç tanık vardı.
Gerekçeli karara sadece birinin beyanları yazılmıştı.
Üç tanığın tamamı, o dönemki operasyonu Bülent K.’nın yönettiğini anlatmıştı.
Ama mahkeme için bunun da önemi kalmamıştı.
***
Gerekçeli kararda, ‘teröristlerin beldeye yeniden gelecekleri’ ihbarı üzerine o gece polisin çevre güvenliği aldığı, Hasköy Jandarma Bölüğü’nün de beldeye geldiğinin sabit olduğu anlatıldı.
Ancak Bülent K. ve diğer sanıkların beldeye gittiği kuşkuluydu.
Mahkemeye göre, yaralı halde asker taşıyan bir komutanın hastaneye yetişme çabası içerisindeyken beldede “Akşama gelip beldeyi yakacağım” demesi de hayatın olağan akışına aykırıydı.
Kararın sonu en vurucu kısmı.
Mahkemeye göre, PKK’nın alan hakimiyeti kuramadığı yerlerde köyü yakıp güvenlik güçleri yakmış intibası vermeleri de zaten bilinen bir gerçekti.
Gerekçeli karar, evrensel hukuka atıf yapan muazzam yorumlarla tamamlandı:
“Olayda 9 vatandaşımız feci biçimde hayatını kaybetmiştir. Yaşama hakkı evrensel ve kutsal bir insan hakkıdır. Faillerin bulunması da devlet olmanın gerektirdiği yükümlülüklerden bir tanesidir. Ancak olayın dramatik oluşu, haklarında şüphe bulunan ancak açık, net ve tereddütsüz delil bulunmayan sanıkların mahkumiyetlerine de neden olamaz. Sırf bir ya da birkaç fail bulmuş olmak ve facia karşısında mahkumiyet hükmü oluşturmak için de kişiler cezalandırılamaz.”
Karşı oy kullanan üyeye göre ise asıl hayatın olağan akışına aykırı olan Jandarma Bölük Komutanı’nın jandarmanın yaptığı bir operasyona katılmamasıydı.
***
Avukat Kadir Karaçelik, bu kararı temyiz etti.
Soruları açık:
- Dava neden Kırıkkale’ye nakledildi?
- Tanıklar neden mahkemede dinlenilmedi?
- Sanık tarafının tanıklarının ayrıntılı anlatımları karara yazılırken, diğer tanıkların neden sadece ismi yazıldı?
- Sanık tarafından bile yalanlanan, bir tanığın verdiği, “Ankara’daydım, şehit haberini alınca Muş’a gittim. Gece 1’e kadar Bülent K. ile oturduk” beyanı niye karara esas alındı? İddialar 9 saat arayla yaşanan olaylara ilişkindi. O dönemde Ankara-Muş arası bilinmeyen bir uçuş imkânı mı vardı?
- İki ayrı askerin operasyon bölgesine Bülent K. eşliğinde gittikleri beyanı gerekçeli karara neden konulmadı?
- Bir örgütün gündüz çatışmaya girdiği yerde yeni operasyonu beklemesi ve yeniden çatışmaya girmesi mümkün müydü?
- Sanıklardan biri, tutanaktaki imzanın kendisinin olmadığını, kendisi yerine tutanağa Bülent K.’nın imza attığını ifade ediyordu. Bu ifade neden dikkate alınmadı?
n Sanık rütbeliler, operasyon sırasında ya olmadıklarını, ya kılavuzluk, ya gözcülük, ya çevre emniyeti görevini yürüttüklerini söyledi. Askerleri kim komuta etti?
***
Mahkeme, sanıkları, evdeki yangını söndürmemeleri nedeniyle bile suçlu bulmadı.
Biri anne karnında 10 insan Vartinis’te yandı.
Yargı, ‘vatandaşlarımızın feci biçimde öldüğünü’ kayıt altına aldı.
Ama aynı mahkemeye göre, mümkün değil, kamu görevlileri suçlu olamazdı.
Fakat mahkemenin de işaret ettiği gibi, ortada kocaman bir soru duruyor:
Vartinis’teki o evi kim yaktı?