›› Fatma, Halime, Merve, Samia... Ortak yanları; Suriye’deki savaşla biriktirdikleri ne varsa, hepsini yitirmeleri. Her biri bütün yaşadıklarına rağmen bulunduğu karanlık kuyudan bütün gücüyle çıkmaya çalışan ve geride kalanlara ellerini uzatan kadınlar...
Bu hikâyeler çok genç yaşta, asırlara sığabilecek kadar çok olay yaşamış, kısacık bir zamana kışı, yazı, baharı, güzü, yağmuru, karı ve güneşi sığdırmış, hep direnmiş ve hep daha iyisini yapabilmek için mücadele etmiş kadınlara ait.
Ortak yanları; Suriye’deki savaşla biriktirdikleri ne varsa, o güne kadar hayatlarında ne bulunuyorsa hepsini yitirmeleri.
Türkiye’ye geldikten sonra güneşli günlerin kapılarını Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nin (SGDD) desteğiyle aralamış hepsi.
Suriye’den kaçtıktan sonra Türkiye’de yaşadıkları da “Buraya geldim, her şey çok güzel oldu” gibi inandırıcı olmayan bir kalıba elbette sığmıyor.
Hikâyelerin karanlık tarafları da var, aydınlık yanları da.
Ancak her biri bütün bu yaşadıklarına rağmen ayakta kalan, uzatılan elleri bileklerinden kavrayıp, bulunduğu karanlık kuyudan bütün gücüyle çıkmaya çalışan ve geride kalanlara ellerini uzatan kadınlar.
Her biri yeni bir yaşam ihtimali bulabildikleri için umutlu hissediyor.
SGDD çalışanları Burç Tuna ve Buse Kaynarkaya, savaş mağdurlarının hikâyelerinin duyulabilmesi için uzun bir süredir emek veriyor.
8 Mart nedeniyle hikâyelerini anlatan kadınlarla SGDD çalışanı Buse Kaynarkaya görüştü, dertlerini ve yaşadıklarını dinledi.
Kaynarkaya’nın görüşmelerinden çıkan umut hikâyeleri şöyle:
Fatma, henüz 38 yaşında. 15’inde, kendisinden 15 yaş büyük eşiyle evlendirilmiş, genç ömrüne 5 çocuk sığdırmış. Savaştan önce Halep’te kuaförmüş. Evinin altındaki dükkânında kendisi gibi kadınlara da iş vermiş. Çocukları büyümüş, büyük oğlu da babası gibi mühendis olmuş. Diğer ikisi de üniversiteyi kazanmış. Kurduğu hayatın birkaç günde nasıl yok olabileceğini büyük oğlu ilk bombalarla yaralandığında anlamış. Yaralanan oğlunu, tedavisinden sonra Almanya’ya göndermişler apar topar. Savaş, Halep’i bütünüyle vurduğunda ise artık orada kalamayacaklarını fark etmişler:
‘Oğlumu taş sandılar’
“3 kere gelmeye çalıştık Türkiye’ye. Dördüncüde başardık. Günlerce dağlarda yürüdük. O kadar çok yağmurda kalmıştık ki sırılsıklam olmuştuk, ayakkabılarımız yırtılmıştı. Bir dereden geçtik. Oradan geçerken küçük oğlum bükülüp kalmıştı suda. İnsanlar onun taş olduğunu sanıp üzerine basıyorlardı geçerken. İnsanları uzaklaştırdım. İçine içine ağlıyordu çocuk. 3 küçük çocuğum, gelinim, eşim ve bendik. Bir diğer oğlum, bizden 3 ay önce gelebilmişti Türkiye’ye. Antalya’ya geldik. Almanya’ya gitmekti niyetimiz. Botlarla Yunanistan’a geçelim dedik. 3 gün kar yağdı, rüzgâr, fırtına. 2 bot battı. Hastalandım o sırada. Mahalledeki imam ‘gitmeyin’ dedi. Vazgeçtim gitmekten. Ankara’ya geldim. Göğsümde kitleler vardı. Buraya gelen oğlum üniversiteye devam edemiyor. Evli, karısı 3 kez düşük yaptı. Eşim dil bilmediği için çalışamıyor. Küçük çocuklarım okula gidiyor ama sürekli dayak yiyorlar, çözüm bulunamadı. Ama diplomaları koruyacak onları, farklı bir ülkede de kendilerini koruyabilecekler. ‘Suriye’de şöyleydik, evdeki hayatımız buydu’ demelerine gerek kalmayacak.”
Acılarını yazıyor
Küçükken, yani aslında büyümeden evlendirilene kadar, 8 kız kardeşine durmadan hikâyeler uydurur, anlatırmış Fatma. Savaş başlayıp, elektrikler kesilince, çocuklarına hikâyeler anlatmaya başlamış. SGDD’de psikolojik destek almaya başladıktan sonra, ‘Bir kurşunla bir ülke mahvoldu’ diyerek, hikâyesini yazmak istediğini anlatmış. Psikolog Ayşe Kaplan destek vermiş.
“Başta çok güçsüzdüm, hâlâ da güçsüz olduğumu hissediyorum. Savaş insanın içinde bazı şeyleri yıkıyor ve tamir edemiyorsun” diyor Fatma. Kitabını bitirmeye çalışıyor. Kadınlardan dayanışma bekliyor en çok. “Maddi değil, bize iyi davransınlar. Kadınlar birbirine benzer ve birbirini anlar” mesajı ve anlayışla, iyilikle sınırlı beklentisi.
'HASTANE AÇACAĞIM'
Merve, ekmek almaya giden babası Halep’te 2011’de kör bir kurşunla öldüğünde 14 yaşındaymış. Askerler, evlerine gelip, ‘kalp krizi’ yazıp gitmişler babasının ölüm raporuna. Sonra bombalar başlamış. Biri, hasta annesi ve 3 kız kardeşiyle yaşadığı evin üzerine gelmiş. Enkazdan çıkartıldıklarında hayat yeniden başlamış. 2 fabrikası olan kumaş tüccarı babasının tüm malvarlığını amcaları Almanya’ya kaçırdığında, 4 kadın yapayalnız olduklarını anlamışlar. Bir komşuları Türkiye’ye kaçırmayı önerdiğinde kişi başı 10 bin lira vererek, ‘10 dakikada oradayız’ denilen yolda 3 gün yürümüşler. Hasta annesini sırtlarında taşıya taşıya geldikleri Türkiye’de, parayı alan komşu kaybolmuş ortadan. Bir eve yerleşip, günlerce aç beklemişler. Camide kadınlara Arapça ders vermeye başlayınca hayatları da değişmiş. Türkçe kursuna gitmiş. Sınavlara girip kazanmış, diplomalarını Suriye’den getirtmeyi de başarmış. Sınavla Yıldırım Beyazıt Tıp Fakültesi’ni kazanmış. 21 yaşında ve 2. sınıfta şimdi. Yüksek lisans yapıp, kadın hastanesi açmak hayali.
Savaşı da şiddeti de yendi
Halime, Suriyeli kadınlara göre geç evlenen kadınlardan. 23 yaşında evlendiği için, çocuklarından bahsederken aydınlanan yüzünün farkında olamamış uzun süre. Kendisine göre “geç” bulduğu eşini, savaşta kaybetmiş. 2 oğluyla savaşın başladığı Suriye’de kalakalmış. Bir çiftin evinde çalışmaya başlamış. İşe giderken, çocuklarını eve kilitleyip, gün boyu bombaları düşünürken, Türkiye’deki kardeşinin ısrarıyla gelmeye karar vermiş. Ankara’ya geldiğinde kardeşi çok iyi davranmış kendisine. Sonrasını ‘ayrı bir savaş’ diye anlatıyor. Kardeşi, önce çalışmasını engellemiş, sonra aralıksız dövmeye başlamış: “Hem karısını, hem beni dövüyordu kardeşim. Hayatımı, SGDD’ye ‘PTT Kart’ başvurusu yaptığım zaman değiştirdim. Bulaşıkçılık yapıyorum şimdi. Evim var. Türkiye’de yalnız olmaktan korkmuyorum. Hayatımı kendim için yaşıyorum. Kadınlar kendilerine çok güvensin. Kendileri için yaşasınlar.”
Destek merkezinde tercüman
Samia da Suriye’de bombalarla yaşamı çalınan kadınlardan. 3 çocuğu var. Takı atölyesi, çalışanları, biriktirdiği ne varsa kaybetmiş. Kalan eşyalarını satıp, 2 çocuğuyla Gaziantep’e gelmiş. Suriye’de, evlendikten sonra uzun süre çocuğu olmadığından, eşi bir başka kadınla evlenmiş. Türkiye’ye geldikten sonra da ikinci eşini de Ankara’ya getirtmiş ve onlarla yaşamaya başlamış. Samia, 2 çocuğuyla tek başına kalmış ama bir şikâyeti yok. “Yollarımız ayrıldı” diyor sadece, binlerce sitemde bulunabileceği bu duruma:
“Bir erkeğin eksikliğini hissetmiyorum. Benim için eşim yol arkadaşı gibiydi, o yolunu ayırınca ben de çocuklarımla kendi yoluma gittim. Bir lokantada bulaşıkçılık yaptım. Hastanelerde Türkçe bilmeyenlere yardım etmeye başladım. Tesadüfen tercüman oldum. Bir arkadaşım SGDD’de PTT Kart için kayıt yapıldığını söyledi. Gittiğimde müdür bana tercümanlık teklif etti. Birincisi kendimi şanslı, ikincisi güçlü hissettim. Danışanken yardım eden oldum. Suriyeli kadınlar da çalışmak istiyorlar. Kadın-erkek eşitliğini öğrenmeye başladılar. Çoğu çocuklarının okumasını istiyor. Suriyeli kadınlar ‘hayır’ kelimesini buraya gelince öğrendiler. Kadınlar kendilerine güvensinler.”